Ana içeriğe atla

SANATTA YENİ BOYUTLARA DOĞRU
Vural Yıldırım-Müzik Bilimci

Batı merkezli düşüncenin değişik kodlama biçimleri vardır. Örneğin; mistik kavramını doğu için kullanır. Kendisinin daha rasyonel olduğunu belirtmenin en kolay yolu budur. Doğu her  yönüyle mistisizmi içinde barındırır. Batının rasyonalitesini almamış ve/veya reddetmiştir. İlahi dinlerin yanında zaman zaman doğu inaç sistemleri kamusal alanda gündeme gelir. Amerikalı film yıldızlarının Dalai Lama’nın etrafında toplanmalarını buna örnek olarak verebiliriz.

Doğu belki de anlaşılması imkansız rasyonel yaşama aykırı, coğrafi-kültürel alan. Bu nedenle batının doğu tanımlaması içinde, biraz da etnosantrizm vardır. “Her yönüyle gelişmemiş bir medeniyet dünyası”.

Bizler doğu mu? Yoksa batı mıyız? Bu sorun hala güncelliğini koruyarak tartışılmaya devam ediyor. Bize göre doğu neresi? Batı neresi? Bizim duruşumuz nerede başlıyor? Nerede bitiyor? Bu sorulara yanıt aramanın ötesinde ne olmak istediğimiz önemli. Bizler doğu ile batının kesişme noktasında durduğumuza göre her iki yönün özelliklerini çok iyi bilen kavrayan bir zihniyete sahibiz. Doğulu değiliz. Fakat doğudan geldik. Batılı değiliz. Fakat yüzümüz batıya dönük.

Varolan bu durumun en iyi şekilde hayata geçirilmesi sanırım kültürün en önemli parçası sanatta görülmektedir. Yarattığımız eserler özgünlüğünü korurken biraz doğuyu, biraz da batıyı çağırıştırıyor. Tarihin süzgecinden akıp gelen birikimi, sahip olduğumuz bu zenginlikleri kullanmasını ne yazık ki hala öğrenemedik.

Binlerce yıl öncesindeki yarattığı uygarlıkla, hala kendi alanında hegomonyasını sürdüren bir Yunan Uygarlığını düşünelim. Kendi dışındaki tüm uygarlıkları “gölgeleyerek, üzerini örterek” gücünü ilan etmiş. Her alanda geçmişe yapılan göndermelerde Yunan izlerine ulaşıyoruz. Hala günümüz felsefi görüşlerinin temeli Yunan filozoflarına dayanıyor.

Dar alana sıkışmış Yunan uygarlığının, devasa Mısır uygarlığını nasıl gölgelediğini anlamak güç… Sonsuzluğu ve yüceliği bünyesinde barındıran Mısır yaşamı, nasıl olur da rasyonel yaşam alanına hapsolmuş Yunan uygarlığı karşısında pasifize edilebilir. Mısır uygarlığı bilinen en eski uygarlıklardan biridir. Bunun yanında Mısır sanatı günümüz sanatçılarına esin kaynağı olmaya devam etmektedir. “Evrenle bütünleşmek, sonsuzluk” uygarlığın bilinen temel özellikleri ve felsefi dayanağıdır. Tüm Mısır uygarlığı insanın makrokozmos içindeki önemli yerine işaret eder. Felsefesinde doğanın açıklanmasının ötesinde tanrısal gizemler ön plandadır. Ölüler kitabı, Piramit labirentlerindeki tuzaklar vd. hala gizemini korumaktadır.

Müziği bugüne gelinceye değin çeşitli evrelerden geçmiştir. Ölüm müzikleri (Requem), ve dans-tören müzikleri İ.Ö. 2500 yıllarına kadar uzanır. Tutankhamon’un mezarında bulunan altın ve gümüş trompetler müzikal yapının durumu hakkında ipuçları verir.

İkanografik çalışmalar Mısır müziğinin dönemine göre oldukça gelişmiş olduğunu ve diğer bölgeleri etkilediğini göstermektedir. Müziğin Mısır yaşamında önemli bir yerinin olması nedeni ile küçük çaplı orkestraların kurulduğunu bugün yapılan araştırmalar kanıtlamıştır.

Resim sanatı ise bir başka dünyadır. Sonsuzluğun ve evrenin sembolize edildiği heykeller resimler. Gizemin en belirgin örneklerini bu alanda görmek mümkündür. Müzik soyut yapısı nedeni ile bu sonsuzluğu resim-heykel kadar verememektedir.

Mısır yaşamı ve felsefesi, bir başka değişle Mısır’ın öteki yüzü resim ile resmedilmeye çalışılmıştır. Plastik sanatlar alanında Mısır hala cazibesini korumaktadır.  Mısır sanatı ve uygarlığı konusunda her ülkede önemli çalışmalar yapılmaktadır. Biz de ise bu konunun önemi hala anlaşılamamıştır.

Bir diğer önemli uygarlık ise Hint uygarlığıdır. Özellikle müzik alanındaki birikim müzikologların daima ilgisini çekmektedir.  Daha çok usta çırak ilişkisi içinde süren eğitim uzun yıllar alır. Öğretmen guru denir. Öğrenci gurusundan müziğin yanında Hint uygarlığı içinde şekillenen felsefeyi de öğrenir. Uzun çalışmalar sonucu başarılı olanlar ustalık mertebesine ulaşarak kendi başlarına sanat yaşamlarına devam ederler. Hint müziği tamamen çevresel koşullarda şekillenir.

Hint sanatının, özellikle müziğinin ilkeleri yabancılara göre “egzotik”, kendilerine göre ise ruhani ilkelere dayanır. Müslüman ve Hindu dinleri üzerinde şekillenen Hint uygarlığı günümüzde geleneksel yapısını korumakta ve sanatın ruhani yönündeki disiplin, inanç boyutuna sıkı sıkıya bağlıdır. Bu iki uygarlık batı sanatını, özellikle müziğini etkilemeye devam etmektedir.

Biz kültür olarak tüm bu uygarlıkların kesiştiği noktada kendi temellerimiz üzerinde şekillenecek sanatımızın tohumlarını ekiyoruz.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

 YAZMA SANATI EDEBİYATIN ÖTESİNDE BİR EYLEMDİR. Yazma sanatı ki biz ona genelde edebiyat diyoruz, daima müziğin gölgesinde varlık göstermiştir. Bu tezimize edebiyat alanında çalışanlar karşı çıkacaklardır. O zaman operayı, müzikalleri ve sadece Proust’u hatırlatmak yeterli olacaktır. Aynı zamanda müziğin edebiyat gibi kurmaca bir sanat alanı olduğunu savunanların karşısındayım. Edebiyat müziğe göre daha sınırlı metaforlar içinde hareket etmesine rağmen, müziğin sınırsız malzeme kaynağı besteciye özgürlük alanı sağlar. Müzik doğanın insana özgür hissettirebileceği belki de tek alandır. André Gide çalışması olan Chopin Üzerine Notlar adlı çalışma müzisyenlerin mutlaka okuması gereken kitaplar arasındadır. Kelimeler zihnimizi sınırlarken, ses ve sessizlik yapıt çerçevesinin sınırlarını kaldırır. Bu nedenle edebiyat literatürü müziğin engin denizlerine yelken açan yazarlarla doludur. Antik Yunandan zamanımıza uzanan edebiyat müzik birlikteliğinin zamanla ayrıştığı ve kendi çerçevelerin...
        Müzik ve Edebiyat İlişkisi Müziğin edebiyat ile ilişkisini irdelemeden önce, aslında sanatın kendi içinde ciddi olarak yapısal bir bağlantı ağı olduğunu söylemeliyiz. Her sanat alanı kendini bir başka sanat alanı ile besler. Sanatın kendi içindeki ilişkisini hiyerarşik olarak da ayırmak mümkündür. Gerçi bu ilişkinin hiyerarşisi nereden baktığınıza göre değişir. Arthur Schopenhauer müziği sanat hiyerarşisinde en üste koyar. Ona göre müzik ontolojik olarak katarsis görevi üstlenmiştir. Schopenhauer’e göre müzik önem ve değer açısından diğer sanat dallarını aşar. Çünkü müziğin yapısal özelliği, metafizik bir karakter taşır. Bir filozof olarak Schopenhauer müziğe diğer sanat dallarından daha fazla önem verir. Kendisi de her fırsatta flüt çalarak ruhunu dinlendirme egzersizleri yapar. Sanat dalları ilişkilerinde, resim-müzik, sinema-resim, edebiyat-tarih ve benzeri bağlantılar yapmak pekâlâ mümkündür. Müziğin her alanla çok rahat olarak bağlantılı olduğunu söyleye...