21 Aralık 2023 Perşembe

                                    YAYLILARIN ZAMANA KARŞI DİRENİŞİ 
 Müzikal zamanın diğer zamanlara göre daha farklı momentleri vardır. Her yol sonuçta bir kompozisyon üzerinden inşa edilir. Kompozisyonlar doğanın bize sunduklarına karşı öznel tasarımlarımızdır. Tasarımlar birikimlerimizin ve hayal dünyamızın sınırlarıyla kendilerine özgü bir evren oluşturular. Zaman bilimsel literatürde sık sık karşımıza çıkan muğlak kavramlardandır. Göreceli olmasının yanında felsefi anlamda fenomen olarak başvurduğumuz önemli konulardandır. Zamana anlam yüklemenin zorluğu karşısında farklı tanımlamalar üzerinde durulma yolu seçilmiştir. Sosyolojik fenomen olarak zaman, felsefi zaman, müzikal zaman, fiziksel zaman vb tanımlamalarda her disiplin kendine göre değerlendirmelerde bulunmaktadır. “Gelenek” kavramının özünde kültürel olarak zaman kavramının dominant etkisini görmemiz mümkündür. İnsanlık kendini zaman kanalıyla mikro ve makro kozmosun parçası olarak görmüştür. Böylece yaşam döngüsünün ritimlerinde ortak kanaat elde emiştir. Buna ragmen coğrafyalarda farklı ritimler, farklı zaman algıları antropolojik olarak kendini göstermiştir. Zaman kültürün parçası olarak onun temel unsurlarından kabul edilir. “Gelenek” kavramının özünde kültürel olarak zaman kavramının dominant etkisini görmemiz mümkündür. Heidegger, zamanın ölçülebilir özelliğine dikkat çeker. Newton ise zamanın matematik yönüne vurgu yapar. Einstein ise zaman konusunda radikal tezleriyle bilinir. Zamanın evrensel olamayacağını, ve bükülebilir özelliği olduğunu savunur. Şamanın mistik yolculuğu, ozanın sesler evrenindeki fonetik ustalığı vb. eylemler zamanın kırılmalarıyla belirginleşerek sesler evrenini yaratır. Zaman kavramı müzik açısından incelendiğinde neredeyse ses ve melodi kadar önemli olduğu görülür. Arkaik toplumlarda ritüeller müziğin zamansallığı üzerinden yapılır. Zaman burada daima başka boyutların senkronizasyonuna göndermelerde bulunur. Mitsel zaman, teolojik zaman ve rasyonel zaman kavramları muğlaklaşır. Kozmogonik eylemler (ritüeller) zamanın varlığına direnmenin mekanlarıdır. Bir başka değişle arkaik insan kültüründe yaşam döngüsü daima “şimdiki zaman” ile anlamlandırılır. Müzik, zamanın tersyüz edildiği, tüm tezlerin anlamsızlaştığı ve “an”ın boyutlarıyla yüzleştiğimiz evrenin eşiğinde bizleri karşılar. Şamanın mistik yolculuğu, ozanın sesler evrenindeki fonetik ustalığı vb. eylemler zamanın kırılmalarıyla belirginleşerek sesler evrenini yaratır. Müzisyen zamanı nota süreleriyle sembolik olarak ayarlasa da, aslında sesin yapısı gereği çalgının bu konuda sınırları olduğunu bilmek önemlidir. Piyanonun sesin varlığını sürdürme çabası, gitarın, bağlamanın ve kemanın çabaları teknik olarak farklıdır. Yaylılar bu noktada belki de en şanslı olan çalgı grubudur. 
    • Zamanda ve sesin varlığında süreç ve ardıllık önemlidir. Kompozisyonun gücü kısmi olsa da müziğin zaman içindeki devinim ve sürekliliğine bağlıdır. Husserl’e göre tasarımda bilinç önemlidir. Zamansallık ön koşuldur. Müzik zamansallığın üzerinden tasarlanır. Kompozisyonlar, biliç ve zaman düalitesinin kırılma noktalarıdır. Kadim dönemlerden günümüze gelen melodilerin icrası, geçmiş ve bu günü bizlere yaşatır. Yaylılar için bestelenen eserlerin felsefi-kültürel analizinde yukarıdaki düşüncelerimizi görmek mümkündür. Adorno’nun yaylı çalgılar eserleri bizleri zamansallık açısından sarsıcı sonuçlara ulaştıran ritmik kompozisyonlarla yüzleştirir. Yaylıların çalma tekniğindeki icracıya sağlanan yay çekme kolaylığı sesin zamana direnmesinin en güzel örneğidir. Sesler aslında teknik olarak ve doğuşkalar nedeniyle birbirinden bağımsız duyulamaz. Melodi içinde duyduğumuz ilk ses duyulmaya başladığında diğer ses devreye girer ve sesler ardışık aynı zamanda sekronik yapıyla melodiye dönüşür. Seslerin bu zamansal hareketi yaylılarda çok daha net duyulur. Bir başka değişle ses var olduğu anda kaybolmadan varlığını sürdürür. Algı ve duyma zamansallık açısından aynı değildir. Duyma “anlık”, algı “süreklilik” arz eder. Yirminci yüz yıl ve sonrası çalgıların sınırlarında gelişmeler oldu. Minimal akımın temelinde tartışmaya açık olsa da süre ve zamansal döngü yatar Çalgılar tını ve zaman açısından çok boyutlu dönüşüm yaşadılar. Bunun en önemli nedeni müziğin zaman ile işbirliği yapmasıdır. Yaylılardaki dönüşümde sesin gürlüğü ve süresi açısından iki boyutlu yol izlenmiştir. Gürlükten ziyade süre bun noktada farklı bir anlam ifade eder. Minimal akımın temelinde tartışmaya açık olsa da süre ve zamansal döngü yatar. Günümüz popüler bestecilerden Eleni Karaindrou müziğindeki dinamizm ve akılda kalıcılığın temel nedeni yaylıları ve sesleri ustaca kullanmasından kaynaklanır. Yaylılarda geliştirilen teknikler geçmiş dönemlerin uzantısı ve aynı zamanda varyasyonudur diyebiliriz. Yaylıların ses üretme ve sesi zamana yayma konusunda felsefi çalışmalar ne yazık ki hala yapılmamıştır. Bu durum müzikal sorgulamalarda ve felsefi çıkarımlarda literatür oluşturma konusunda tıkanıklığa neden olmaktadır. Necil Kâzım Akses, Hasan Ferid Alnar, Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey, Ahmed Adnan Saygun, Muammer Sun, Yalçın Tura, Meliha Doğuduyal vd. çoksesli alanda eser üreten bestecilerimiz, yaylılar için ciddi bir literatür oluşturmuşlardır. Yaylılar ve piyano çağdaş müzikte eser üretmenin zeminini oluşturan çalgılardır. Modern, avangard ve atonal eserlerin odağında bu çalgıların olması seslerin zaman içindeki deviniminde kolaylık sağlamalarından kaynaklanır. Ses ve/veya müzik var olma hali andadır darken aynı zamanda performansa göndermede bulunur. Yaylıların müzik üzerinde zaman kaynaklı otoritesi bu noktada reddedilemez bir gerçek olarak karşımıza çıkar. Bestecinin eserini zaman karşısında güçlü kılan icracının yay kullanma tekniğidir. Viyolonsel, viyola ya da kemanın literatüründen ziyade, icracının ustalığı önemlidir. Nicollo Paganini, Menuhin Yehudi, Paplo de Sarasate, Suna Kan, Ayla Erduran, Cihat Aşkın, Yo Yo Ma, Paul Tortalier, Benyamin Sönmez ve adını sayamadığımız bir çok yaylı virtüözleri, aslında eserleri seslendiriken zamanın devinimine karşı mücadele vermektedirler. Yaylılarda en önemli zamansal araç kuşkusuz arşedir. Arşe kanalıyla müzik ve müzisyen mekan içinde anı yaşar. Her yay çekişi sonsuz bir moment yaratır. Geçmiş ve geleceğin birlikteliği tam bu noktada kesişir. Böylece müziğin ontolojik yönü kendini hissettirir.


10 Kasım 2022 Perşembe

 

MÜZİK VE SİYASET METAFORİK ALGI

Toplumsal farkındalığı yaratmanın çeşitli yolları vardır. Sanat bu yollardan sadece bir tanesidir. Manipülasyon ve algı çalışmaları insanlar için negatif kültürel birikime neden olmaktadır. İnsanlar arası etkileşim ve bir arada olma halinde temel nokta iletişimdir. İletişim ses ve “dil” kanalıyla gerçekleştirilmektedir. Seslerin kullanılma noktasında yapılan çalışmalar, ses tabanlı sanatları ortaya çıkarmıştır. Müzik bu anlamda etkileyici bir güce sahiptir. Ortak bilinç ve kültürel paylaşımın kodlarının müzik kavramıyla değerlendirilmesi, psikanalitik bir olgu gibi görülebilir. Ses, melodi ve müzik serüveninin insan bilincine yönelik mekân konumlanması, ciddi bir propaganda alanı yaratmaktadır. Müzik kendini sanat ve toplumsal olaylardan soyutlama yoluna gitmez. Yapısı gereği, toplumun tüm dinamikleriyle iç içe varlığını sürdürür. Bu tezimize karşı çıkanlara, müziğin bir kültür üretim alanı olduğunu hatırlatmamız yeterlidir.

Müzik üzerine söylem üretmek, müziğin aşkın yapısından kaynaklanır. Söylem ve müzik birbiriyle örtüşmenin ötesinde, metaforik düzeyde anlamlandırılmayı seçerler. Müzik ve siyaset ayrılmaz ikili olmanın ötesinde, yapısal ilişki içinde varlıklarını sürdürürler. Bir başka değişle, müziğin neresinden tutarsanız tutun, kendinizi toplumsal dinamiklerin içinde bulursunuz. Savaş, siyaset, ayrımcılık, kölelik, popülerizm, cinsiyet ayrımcılığı, moda vb. kavramlar bir noktada müzik ile birleşme eğilimindedirler. Müziğin kendisi bir alan teşkil etmese de, müzisyen kendini yukarıdaki kavramlar ile ifade etme özgürlüğüne sahiptir. Bu durumda müzikbilimciler müzik kavramını kültürel bağlamda ele alırken, müzisyenin kimliğini, savunduğu değerleri nasıl görmezden gelecektir? 

Hanns Eisler, müziksosyolojisinde nerede durmalıdır. Müziğini anlatırken savunduğu değerleri ve siyasi görüşlerini görmezden gelmek, müziğinin bir parçasını reddetmek anlamına gelir mi? Yaptığı çalışmaların nasıl bir kültürel altyapı içinde şekillendiğini estetik ve politik analiz ile ortaya koymak gerekir. Çok yönlü bir Sanat insanı olan Bertolt Brecht’i müziğe gönderme yapmadan anlamamız mümkün değildir. Tam bir sahne sanatları uzmanı olan Brecht, şiir, tiyatro ve müziğin birlikteliğini kendine özgü yöntemiyle ve savunduğu görüşler ile birleştirmeyi başarmıştır. Walter Felsenstein müzik adına nitelikli çalışmalar yapmasına rağmen, kendisi belirli bir siyasi görüşün savunucusu olarak da kabul görür.

Wagner ve müziğinin Yahudi kimlik açısından negatif duruşuna söylenecek söz yok. Wagner’in müzik tarihindeki yeri, Hitler dönemi konumlanması nedeniyle gölgelenmiştir. Yazdığı bir makalede Yahudilik hakkındaki görüşleri ve siyasi bakış açısı, müziğinin ötesine geçme derecesinde tarih kayıtlarına geçmiştir. Özellikle Almanya’da 1933 yılı siyaset ve müzik tarihi açısından incelenmesi ve dikkat edilmesi gereken bir dönemdir. Siyasi tansiyonun yoğunlaştığı, savaşın ayak seslerinin duyulduğu bu dönem içinde müziğe ideolojik yansımalar damgasını vurmuştur. Kimlik, millet, kültür vb. sosyolojik tanımlamaların inşası ve sağlam zemine oturtulmasında müzik ve müzisyenler de kendi aralarında bölünmüştür. Öte yandan Jacqueline du Pre’nin müzikal kimliği ve yaşam serüvenini siyasetin neresine oturtacağımız ayrı bir tartışma konusudur.

Müziği salt romantik değerlendirmelerle açıklamanın mümkün olmadığını, müzik tarihi ve siyaset ile olan ilişki nesnelliğine bakmak yeterlidir. Gerek Antropolojik, gerek sosyolojik veriler bizleri müziğin daima, siyaset, savaş vb. dinamiklerle ayrılmaz ironik bağlarını kabul ettirmeye zorlar. Savaşlarda ve siyaset meydanlarında propaganda ve manipülasyon temelli müzik kullanımı tarihin her döneminde karşımıza çıkar. Sosyolojik dinamikler ve alt kültürler kendilerini ifade etme ve bir arada olma dürtüsünü güçlendirmek için sanat, özellikle de müzik alanından yararlanmaya devam etmektedirler.

Müziğin tarihi serüveninde siyaset alanına yönelik nötr halinin imkansız olduğunu müzisyenlerin toplumsal konumlarından görebiliriz. Müzik türlerini genel yargı ile bir yerlere kanalize ederken, müzisyenlerin özgün aidiyet söylemlerindeki kodları dikkatlice çözmeliyiz. Rock, Protest, Özgün, Rap kısaca Undergraund müziklerin, müzikal sistemde değil, toplumsal sistemde var olma mücadelesi ve sözlerin tepkiselliği siyasetin ta kendisidir. Bu savımızı ne kadar çok örnek ile açıklasak da müzik sosyolojisi açısından yine de net verilere ulaşmak zordur. Bazen müzikal alanda anlam kaymaları yaşanır. Bir kültürde kabul gören müzik, başka bir kültürde farklı algılanır. Bir grupta, kutsallığı olan müziğin başka bir grupta bir anlamı yoktur. Bir sosyallik içinde toplumsal harç olan müziğin-melodinin başka bir grupta kullanılarak içeriğinin boşaltılması mümkündür. Marjinal gruplarda olmazsa olmaz olan müzikal estetik algı ve sözlerin manipülasyonu, popüler kültür içinde yok olup anlamını yitirebilir.

Siyaset ne kadar popüler alana yönelirse, müzikal yapının da karadelik gibi o alana çekilerek, varlık sebebi anlamını yitirebilir. “Kutsal” ve “saygın” olan bir sanatçı ve eserleri zaman ve tarihin şeytani hesapları karşısında silinip yok olabilir.

Entelektüel alanın zayıfladığı ve tarih bilincinin yok olduğu bir dönemde, müzikal kültürün siyaset içindeki direngen ve muhalif ruhu beslenme kaynaklarını yitirme aşamasına gelmektedir. Kendilerini aktif siyaset alanında görmesek te, Ruhi Su, Ozan Arif, Fatih Kısaparmak, Ahmet Kaya, Zülfü Livaneli, Aşık Mahsuni Şerif, Muhlis Akarsu, Mustafa Yıldızdoğan, Hasan Sağındık, Esat Kabaklı, Ozan Nihat, Yusuf İslam, Sami Yusuf, Ender Doğan, Alper Kış, Selda Bağcan, Aykut Kuşkaya ve adını sayamayacağımız müzisyen ve gruplar toplumsal yapı içinde nerede durduklarını kendileri belirlemektedirler. Her müzisyenin kabul gördüğü sosyallikler kanalıyla sanatçı statülerini devam ettirmeleri söz konusudur.

Dünya müzik literatüründe sınıfsal mücadele, savaş karşıtlığı ve çevre sorunları konularında müzisyenlerin hassasiyetini, şarkı sözlerinden ve katıldıkları etkinliklerden analiz etmek mümkündür. Savaş müzisyenlerin karşısında oldukları insanlık dışı bir eylemdir. Savaşa zemin hazırlayan siyasi tıkanmışlıklar, hümanist zihniyetin görmezden gelinmesi, müzisyenlerin bu konulardaki tavırlarına ve eserlerine yansımaktadır. Burada sorgulanması gereken, müzisyenin olumsuzluklar karşısındaki tavrı mıdır? Yoksa insanlık dışı savaş vb. eylemler karşısındaki sessiz kalmak mıdır?

Kaos, savaş, toplumsal olaylar, sanatın malzemesi ve insanların umudu olma temelinde Müzisyen metaforik misyon üstlenmektedir. Müzisyen insani duyarlılığını ve hassasiyetini sessizlik dışı eylem olan müziği ile kitlelere sunarak farkındalığını gerçekleştirir.

Müzik siyasetin her ne kadar dışında görünse de toplumsal dinamikler müziği ve müzisyeni kara delik gibi kendine doğru çekmektedir. Bir başka değişle müzisyen sosyolojik ve antropolojik dinamiklerden kendisini soyutlaması mümkün değildir. Kadim dönemlerden beri, şiddet, korku, yıkım, ruha etki eden olağanüstü seslerle ifade edilmektedir. Ritüel ve törenlerde müzik bu sesler armonisi kanalıyla yukarıda saydığımız kavramların kompozisyonu olarak karşımıza çıkmaktadır. Şamanist ve animist ayinlerde müzikal kompozisyon insanların biyokimyasını etkileyerek manipüle odaklı araç unsurudur. Propaganda içeriklerinde ve çalışmalarında müziğin ciddi bir kanal olarak sanatsal özelliğinden koparıldığına şahit olmaktayız. Püriten müzik dışında, toplumsal zeminde müziğin ve müzisyenin dinamiklerinin, kültürel bağlamdan ayrı düşünülmesi söz konusu değildir. Müzisyeni, kompozisyonunun kendisinden bağımsız kitlelerce ve siyaset alanında kullanılmasındaki negatif durumdan sorumlu tutmak adilane bir bakış açısı değildir. Dolayısıyla siyasilerin savaş oyunlarında müzisyenleri “günah keçisi” olarak göstermenin haklı bir gerekçesi, dayandığı tarihsel bir zemin bulunmamaktadır. Bırakın müzisyenler savaşların, yıkımların olduğu dönemlerde barışın, umudun seslerinden kompozisyon üretmeye devam etsinler.

Vural Yıldırım-Müzikbilimci

 

11 Ekim 2021 Pazartesi

 

Bağlam Yayınları

Müzik Bilimleri Dizisi

Editör: Vural Yıldırım

Kitap Çeviri Editörü: Banu Mustan Dönmez

Bilgi Tel: 0212 243 17 27

Rachel Darnley-Smith

Helen M. Patey


Müzik Terapi Kitabı, ülkemiz müzik literatürü açısından önemli bir katkı sunmayı hedeflemektedir. 



3 Mart 2021 Çarşamba

 


          İstanbul Gece Gündüz Müzik Festivali

İstanbul Gece Gündüz Müzik Festivali Online Konserleri başlıyor.

 İstanbul GG Müzik festivali uluslararası ödüllü, sanatçıları bir araya getiriyor..

Sevgili Sanatseverler

Şimdiye kadar büyük bir tutkuyla düzenlemiş olduğumuz ve dünyanın dört bir yanından  duayen sanatçıları sanat severlerle buluşturduğumuz uluslararası müzik festivallerini, bu sene bulunduğumuz süreç nedeni ile konserlerin yapılamadığı bu dönemde.

Usta sanatçılar, online konserlerimiz için özel olarak oluşturdukları, yeni projeleriyle sanat severlerin karşısına çıkıyor. Takipte kalın…

 05,06,07 Mart tarihlerinde  gitarseverlerin yakından tanıdığı Arjantin´'in en önemli müzik otoriteleri  

tarafından emprovizasyon sanatının önde gelen uygulayıcılarından biri olarak gösterilen

ünlü gitarist Serkan Yılmaz’ın  etkileyici konseri ile  açılışı yapılacak olan müzik Festivali

08,09,10 Mart tarihleri arasında başarılı albümleri ile eleştirmenlerden büyük övgü alan ve Yeni dönem müzik kuramları ve yaklaşımları üzerine çalışmalar yaparak 

kendi müziğini için piyano teknikleri ve etütleri geliştiren Besteci ve icracı Olcay Saral ile devam edecek...

İstanbul GG Müzik Festivali 12, 13,14 Mart tarihlerinde Cenevre ,Zurih ve Berlinde Bestecilik ve müzik teknolojileri alanında aldığı ustalık eğitimin ardından çalışmalarına Türkiye’de

devam eden geleneksel müzik unsurlarını elektroakustik müzikle birleştiren çok yönlü  besteci ve birçok uluslararsı ödül sahibi olan Mehmet Can Özer  hazırlamış olduğu proje ile –sanatseverlerle buluşacak...

 Biletler Biletix’te.   

Bilet: 25 Tl.

Proje/Sanat Yönetmeni: Canan Aydoğan

 

 SERKAN YILMAZ

 6,7 ve 10 telli Klasik Gitarist, Besteci ve Aranjör

 Arjantin'de yaşayan Türk besteci, 10 telli gitarist ve aranjör Serkan Yılmaz, besteciliği yanı sıra çok ekspresif ve müzikal

 bir dünya müziği yorumcusudur.

 Serkan’ın sürükleyici ve yaratıcı cümleleri ile adeta kendine has bir etiket yarattığı müziğinde Jazz, klasik müzik,

Latin Amerika folklorik müziği, Modern, Etnik ve Türk müziklerinden etkiler gözlemlenebilir. Bazen gitarın

alışılagelmiş kullanımından çıkarak, kendine özgü seçkin melodi çizgileri, şaşırtıcı kontrpuan ve perkütif oyunlarıyla

çok geniş bir tını yelpazesine ulaşmayı başarıyor. Aynı zamanda kendisi Arjantin´'in en önemli müzik otoriteleri

tarafından emprovizasyon sanatının önde gelen uygulayıcılarından biri olarak gösterilmektedir

 Bugüne kadar Arjantin'in dünyaca prestij sahibi olan “Guitarras del Mundo” adlı gitar

 festivalinin aralıksız on beş edisyonuna davet edildi.

 Arjantin'in sayılı müzik şirketlerinden biri olan “EPSA music” ve Japonya müzik şirketi "Luces de Madrugada" aracılığıyla,

diğeride bağımsız olmak üzere ve sadece kendi bestelerini içeren ve büyük yankı uyandıran beş CD albüm

çalışmasına imzasını atmıştır.

 SERKAN YILMAZ

Canlı Performans

Buenos Aires, 2021

 Repertuar:

 Kendi Besteleri:

1. Cuarent' Aires

2. A letter to the future

3. Summer is not over yet

4. Lodos & Günbatısı

5. Karayel & Meltem

Türk Müziği Düzenlemeleri:

6. Yemen Elleri

7. Bitlis'te beş minare

8. Dere geliyor dere

9. Çiğdem derki

10. Giresun'un içinde

 

 

 OLCAY SARAL

Piyanist,Besteci, Prodüktör

“MOMENTUM”

 "Boyut Müzik" (Dimension Music) kavramını,kuramlarını ve formunu oluşturan;

kendi müziği üzerine geliştirdiği Piyano tekniğini ve Elektronik(Synthesizer)

kullanımını ustaca sergileyen Saral; "Momentum" projesiyle müziğin yeni

evresinin kapılarını açıyor.

Piyano müziğinin elektronik öğelerle birlikte evrilerek; etnik,yöresel ve evrenselliğe

dönüşümünün, mükemmel bir ürünü olan Momentum;Saral'ın solo

performansıyla"; seslerin kendi içindeki devinimleri dinleyiciyle etkileşime girdiği

an" olarak; özgün besteleriyle müzik severlerle buluşuyor.”

 

 Yeni dönem müzik kuramları ve yaklaşımları üzerine çalışmalar yapan Saral;

kendi müziğini için piyano teknikleri ve etütleri geliştirdi. Bestelediği eserleriyle 10.

Uluslararası İstanbul Caz Festivalin'de kendi kategorisinde ilk solo piyano

konserini çaldı. Daha sonra ki yıllarda bir çok ulusal ve uluslararası festivallerde

kendi müziğini 'solo' veya 'orkestra' eşliğinde çalmaya devam etti.

 

 

 MEHMET CAN ÖZER

...Elektroakustik müziğin büyük bir ismi.

                              Animafest (Belçika)

 

“Mehmet Can Özer

 “LIVE”

 Besteci Mehmet Can Özer, çalgısal ve elektroakustik müzik üzerine çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor. Bu konserde, yaşadığımız zor sürecin  getirisi olan yeni düşünme biçimlerinin, geliştirdiği yeni yazılımlardaki izdüşümlerini canlı olarak seyirciyle buluşturmayı hedefliyor. Görsel/işitsel olarak tasarlanan bu konserde ses anagramları, bilgisayarın besteciye dönüşmesi ve her zamanki gibi alışkanlığı sınayan bir ses dünyasının deneyimlenmesi hedefleniyor.”

 

Elektro akustik müzik alanında, bilgisayarını enstürmanı olarak kullanarak çok başarılı projelere imza atan

Mehmet Can Özer, geleneksel müzik unsurlarını elektroakustik müzikle birleştiren çok yönlü bir

bestecidir. Son on yılda Avrupa ve Türkiye’de yaşayan Özer, Batı ve Doğu müziği kaynaklarını

kendi müzik dilinde birleştirmiştir.

Sanatçı, Halıcı-Midi Beste Yarışması (1998), Bourges Uluslararası Elektroakustik Müzik Yarışması

2003 ve 2007), Goethe Enstitüsü Sanatçı Ödülü (2006) ve SWR Experimental Studio (2008) ödüllerine layık görülmüştür.






                                                              







 


17 Şubat 2021 Çarşamba

 



ÇALIŞTAY



THO ÇALIŞTAYI

20 Şubat 2021/CUMARTESİ/13.00-18.00


Ses Eğitimi (Şan) ve  Teknikleri  Çalıştayı/

21 ŞUBAT 2021, PAZAR/ 13.00/18.00

ZOOM Üzerinden

 

 



11 Şubat 2021 Perşembe

 


                           Vivaldi, Venedik, Violin

Yazar: Emel ARSLANGİRAY

Editör: Vural Yıldırım

İletişim: 0212 243 17 27


Vivaldi... müziği Türkiye’de sevilerek dinlenen ama hakkında fazla bilgi sahibi olunmayan bestecilerden biri olması, bu çalışmanın hazırlanmasında önemli bir etken olmuştur.

Vivaldi’nin 63 yıllık ömrünün 50 yılını geçirdiği Venedik, bestecinin sadece üne kavuştuğu bir kent olmakla kalmamış, sanat yaşamının bereketli toprağı ve can damarı olmuştur. Kentin tarihsel, sosyal, coğrafi, iklimsel, kültürel ve sanatsal etkenlerinin birbiriyle etkileşiminden doğup büyüyen çekim gücü, Vivaldi’nin sanatını, yerel sınırları aşan bir Venedik sanatı haline getirmiştir.

Venedik halkı için ruhsal incelik ve eğitilmişlik her zaman önemli bir konuydu ve bu açıdan müziğin etkileyici gücüne inanılmaktaydı. Duyguların incelmesinde büyük katkısı olması nedeniyle müzik Venedikliler açısından önemli bir olguydu. Kilise müziği de dahil olmak üzere sanatın her türü onlar için hep aynı coşkuyla karşılanırdı.

Venedik, Vivaldi, Violin. Birbirinden ayrılmaz bu üçlü, gerçek anlamını “Mevsimler” yapıtında bulur. Her çalınışında ya da dinlenişinde Vivaldi’nin Venedikli ruhunu yeniden ve yeniden çağıran bu keman konçertoları tıpkı onun köylüleri, çobanları, avcıları gibi gökyüzü ve yeryüzünün derinden derine süregiden kararlı, sarsılmaz ritmini yaşatır insana. Vivaldi, dış gerçekliğin müziksel anlatımına kendini öylesine fazla kaptırmıştır ki fırtınalar, denizdeki dalgalar, kırsal manzaralar gibi doğa olaylarının ya da tiyatrodan esinlenerek yazdığı uykuya dalış, soğuktan titreme gibi insan davranışlarının müziksel taklidini başarıyla yapıtlarına aktarmıştır.

Ölümünden iki yüzyıl kadar sonra Vivaldi, sessizliğine gömüldüğü bilinmezliğinden sıyrılacak, birkaç yıl içerisinde unutulmuşluğun acısını çıkaracaktır. 1939 Eylül’ünde Siena’da düzenlenen Vivaldi haftasında yapıtları seslendirilir bestecinin. Vivaldi yeniden doğmuştur ve yeniden yaşayacaktır. Bu kez sonsuza dek...

Merhaba VIVALDI

Emel Arslangiray



 



                                                         2021 MÜZİK ÇALIŞTAYI

 

 

                                                                         

       İSTANBUL TÜRK MÜZİĞİ KONSEYİ

       (MÜZDAK/1993)

 

2021/ MÜZİK ÇALIŞTAYI

13-14 ŞUBAT 2021

(Çevrimiçi Yapılacaktır)

 

Değerli  Katılımcılarımız,

 

 28 yıldır, Türk  Müziği’ne hizmet eden, İstanbul Türk Müziği Dernek ve Vakıfları Dayanışma Konseyi, (MÜZDAK) 13-14  ŞUBAT 2021 tarihlerinde  (saat 13.00-18.30) desteklerinizle “2021/Müzik Çalıştayı” yapmaya karar vermiştir.

Çalıştay programı, iki gün (hafta sonu) öğleden sonra planlanmıştır ve aşağıdadır.

Çalıştay katılımcılarına “Katılım Belgesi” verilecektir.

Aksi bir durumu lütfen, 05 Şubat 2021 akşamına kadar e-posta yolu ile bildirmenizi önemle rica ederiz. Saygılarımızla…

Not. Zoom linki 12.45’te e-postanıza gönderilecektir..

                                                    

Dr.Öğr.Üyesi Göktan AY

MÜZDAK Yönetim Kurulu BAŞKANI

 

 

       Ortaklar Cad. Akıncıbayırı Sk. No.30/15 Mecdiyeköy/İSTANBUL

Tel:05324471402, e-posta: goktanay57i@gmail.com

 

 

                                 2021/ MÜZİK ÇALIŞTAYI PROGRAMI (1.GÜN)

                                  13 ŞUBAT 2021/ CUMARTESİ/ 13.00-18.30

 

13.00/ GÖKTAN Ay (İstanbul), Müzik  ve  devlet  politikası” (Yönetici-moderatör)

13.15/ Ferruh Gençer (İstanbul), “Türk müziği ve  yayıncılık”

13.30/ Ahmet  Taşgın (Ankara), “Müzik ve dergi yayıncılığı”

13.45/ Murat Meriç (Çanakkale), “Müzik ve  arşivcilik”

14.00/ Güldeniz Ekmen (İstanbul), “Türk müziği eğitimi ve felsefe”

14.15/ Seyhan Canyakan (Afyon), “Müzik  endüstrisi ve teknoloji”

14.30 ARA…………………………………………………15 DAKİKA

15.00/ Yaşar Taner (İstanbul),  “Türk  Müziği ve teknoloji”

15.15/ Göksel Baktagir (İstanbul),  “Müzikte kalite”

15.30/ Şefik Kahramankaptan (Ankara), “Müzikte eleştirmenlik”

15.45/ Tahir Aydoğdu (Ankara), “Müzik ve ülkemizin uluslar arası tanıtımı”

16.00/  Cafer Vayni (İstanbul), “Müzik ve telif hakları”

16.15 KAPANIŞ……………………………………………….

 

 

2021/ MÜZİK ÇALIŞTAYI PROGRAMI (2.GÜN)

                                  14 ŞUBAT 2021/ PAZAR/ 13.00-18.30

 

13.00/ M.Hakan Cevher (İzmir), “Müzik kurumlarında dil ve amaç  birliği”

13.15/ Hikmet Özkahraman  (İstanbul), “Siyasi partiler ve Müzik STK’ları”

13.30/ İlksen Kodal (İstanbul),  “THM ve İstanbul İl MEB Müzik Akademisi”

13.45/ Murat Karabulut (Ankara),”MEB okullarında müzik eğitimi”

14.00/ Salih Turhan (İstanbul),  “Pandemi’de müzisyenlik”

14.15/ Mustafa Uslu (İstanbul),  “Türk müziği ve korolar”

14.30/ ARA…………………………………………………15 DAKİKA

14.45/ Vural Yıldırım (İstanbul), “Müzikolojik Çalışmalar ve Yayıncılık” (Yönetici)

15.00/ Vasfi Hatipoğlu (Ankara), “Mesleki Eğitim Kurumları ve  Müzik”

15.15/ Emre Ünal (Niğde), “Okul Öncesi Eğitim ve Sanat”

15.30/ Şenel Önaldı (İstanbul),  “THM’de; üslup, tavır ve yorum”

15.45/ Hüseyin Yükrük (Van), “THM’de tavır”

16.00/ Ercan Kılkıl (Muğla), “THM ve Geleneksel Yapı”

16.15/ Erdal Şahin (İstanbul),  “STK’larda müzik yapmak”

16.30 KAPANIŞ……………………………………………….




 


  Camille Saint Saens: Alegoriden Sanata Konser Arkası dergisinde sanat ve alegori üzerine yazdım. yazının tamamı için aşağıdaki linki tıkla...