Ana içeriğe atla

 


                           Vivaldi, Venedik, Violin

Yazar: Emel ARSLANGİRAY

Editör: Vural Yıldırım

İletişim: 0212 243 17 27


Vivaldi... müziği Türkiye’de sevilerek dinlenen ama hakkında fazla bilgi sahibi olunmayan bestecilerden biri olması, bu çalışmanın hazırlanmasında önemli bir etken olmuştur.

Vivaldi’nin 63 yıllık ömrünün 50 yılını geçirdiği Venedik, bestecinin sadece üne kavuştuğu bir kent olmakla kalmamış, sanat yaşamının bereketli toprağı ve can damarı olmuştur. Kentin tarihsel, sosyal, coğrafi, iklimsel, kültürel ve sanatsal etkenlerinin birbiriyle etkileşiminden doğup büyüyen çekim gücü, Vivaldi’nin sanatını, yerel sınırları aşan bir Venedik sanatı haline getirmiştir.

Venedik halkı için ruhsal incelik ve eğitilmişlik her zaman önemli bir konuydu ve bu açıdan müziğin etkileyici gücüne inanılmaktaydı. Duyguların incelmesinde büyük katkısı olması nedeniyle müzik Venedikliler açısından önemli bir olguydu. Kilise müziği de dahil olmak üzere sanatın her türü onlar için hep aynı coşkuyla karşılanırdı.

Venedik, Vivaldi, Violin. Birbirinden ayrılmaz bu üçlü, gerçek anlamını “Mevsimler” yapıtında bulur. Her çalınışında ya da dinlenişinde Vivaldi’nin Venedikli ruhunu yeniden ve yeniden çağıran bu keman konçertoları tıpkı onun köylüleri, çobanları, avcıları gibi gökyüzü ve yeryüzünün derinden derine süregiden kararlı, sarsılmaz ritmini yaşatır insana. Vivaldi, dış gerçekliğin müziksel anlatımına kendini öylesine fazla kaptırmıştır ki fırtınalar, denizdeki dalgalar, kırsal manzaralar gibi doğa olaylarının ya da tiyatrodan esinlenerek yazdığı uykuya dalış, soğuktan titreme gibi insan davranışlarının müziksel taklidini başarıyla yapıtlarına aktarmıştır.

Ölümünden iki yüzyıl kadar sonra Vivaldi, sessizliğine gömüldüğü bilinmezliğinden sıyrılacak, birkaç yıl içerisinde unutulmuşluğun acısını çıkaracaktır. 1939 Eylül’ünde Siena’da düzenlenen Vivaldi haftasında yapıtları seslendirilir bestecinin. Vivaldi yeniden doğmuştur ve yeniden yaşayacaktır. Bu kez sonsuza dek...

Merhaba VIVALDI

Emel Arslangiray



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

 YAZMA SANATI EDEBİYATIN ÖTESİNDE BİR EYLEMDİR. Yazma sanatı ki biz ona genelde edebiyat diyoruz, daima müziğin gölgesinde varlık göstermiştir. Bu tezimize edebiyat alanında çalışanlar karşı çıkacaklardır. O zaman operayı, müzikalleri ve sadece Proust’u hatırlatmak yeterli olacaktır. Aynı zamanda müziğin edebiyat gibi kurmaca bir sanat alanı olduğunu savunanların karşısındayım. Edebiyat müziğe göre daha sınırlı metaforlar içinde hareket etmesine rağmen, müziğin sınırsız malzeme kaynağı besteciye özgürlük alanı sağlar. Müzik doğanın insana özgür hissettirebileceği belki de tek alandır. André Gide çalışması olan Chopin Üzerine Notlar adlı çalışma müzisyenlerin mutlaka okuması gereken kitaplar arasındadır. Kelimeler zihnimizi sınırlarken, ses ve sessizlik yapıt çerçevesinin sınırlarını kaldırır. Bu nedenle edebiyat literatürü müziğin engin denizlerine yelken açan yazarlarla doludur. Antik Yunandan zamanımıza uzanan edebiyat müzik birlikteliğinin zamanla ayrıştığı ve kendi çerçevelerin...
        Müzik ve Edebiyat İlişkisi Müziğin edebiyat ile ilişkisini irdelemeden önce, aslında sanatın kendi içinde ciddi olarak yapısal bir bağlantı ağı olduğunu söylemeliyiz. Her sanat alanı kendini bir başka sanat alanı ile besler. Sanatın kendi içindeki ilişkisini hiyerarşik olarak da ayırmak mümkündür. Gerçi bu ilişkinin hiyerarşisi nereden baktığınıza göre değişir. Arthur Schopenhauer müziği sanat hiyerarşisinde en üste koyar. Ona göre müzik ontolojik olarak katarsis görevi üstlenmiştir. Schopenhauer’e göre müzik önem ve değer açısından diğer sanat dallarını aşar. Çünkü müziğin yapısal özelliği, metafizik bir karakter taşır. Bir filozof olarak Schopenhauer müziğe diğer sanat dallarından daha fazla önem verir. Kendisi de her fırsatta flüt çalarak ruhunu dinlendirme egzersizleri yapar. Sanat dalları ilişkilerinde, resim-müzik, sinema-resim, edebiyat-tarih ve benzeri bağlantılar yapmak pekâlâ mümkündür. Müziğin her alanla çok rahat olarak bağlantılı olduğunu söyleye...
SANATTA YENİ BOYUTLARA DOĞRU Vural Yıldırım-Müzik Bilimci Batı merkezli düşüncenin değişik kodlama biçimleri vardır. Örneğin; mistik kavramını doğu için kullanır. Kendisinin daha rasyonel olduğunu belirtmenin en kolay yolu budur. Doğu her  yönüyle mistisizmi içinde barındırır. Batının rasyonalitesini almamış ve/veya reddetmiştir. İlahi dinlerin yanında zaman zaman doğu inaç sistemleri kamusal alanda gündeme gelir. Amerikalı film yıldızlarının Dalai Lama’nın etrafında toplanmalarını buna örnek olarak verebiliriz. Doğu belki de anlaşılması imkansız rasyonel yaşama aykırı, coğrafi-kültürel alan. Bu nedenle batının doğu tanımlaması içinde, biraz da etnosantrizm vardır. “Her yönüyle gelişmemiş bir medeniyet dünyası”. Bizler doğu mu? Yoksa batı mıyız? Bu sorun hala güncelliğini koruyarak tartışılmaya devam ediyor. Bize göre doğu neresi? Batı neresi? Bizim duruşumuz nerede başlıyor? Nerede bitiyor? Bu sorulara yanıt aramanın ötesinde ne olmak istediğimiz önemli. Bizler doğ...