Ana içeriğe atla
                                    YAYLILARIN ZAMANA KARŞI DİRENİŞİ 
 Müzikal zamanın diğer zamanlara göre daha farklı momentleri vardır. Her yol sonuçta bir kompozisyon üzerinden inşa edilir. Kompozisyonlar doğanın bize sunduklarına karşı öznel tasarımlarımızdır. Tasarımlar birikimlerimizin ve hayal dünyamızın sınırlarıyla kendilerine özgü bir evren oluşturular. Zaman bilimsel literatürde sık sık karşımıza çıkan muğlak kavramlardandır. Göreceli olmasının yanında felsefi anlamda fenomen olarak başvurduğumuz önemli konulardandır. Zamana anlam yüklemenin zorluğu karşısında farklı tanımlamalar üzerinde durulma yolu seçilmiştir. Sosyolojik fenomen olarak zaman, felsefi zaman, müzikal zaman, fiziksel zaman vb tanımlamalarda her disiplin kendine göre değerlendirmelerde bulunmaktadır. “Gelenek” kavramının özünde kültürel olarak zaman kavramının dominant etkisini görmemiz mümkündür. İnsanlık kendini zaman kanalıyla mikro ve makro kozmosun parçası olarak görmüştür. Böylece yaşam döngüsünün ritimlerinde ortak kanaat elde emiştir. Buna ragmen coğrafyalarda farklı ritimler, farklı zaman algıları antropolojik olarak kendini göstermiştir. Zaman kültürün parçası olarak onun temel unsurlarından kabul edilir. “Gelenek” kavramının özünde kültürel olarak zaman kavramının dominant etkisini görmemiz mümkündür. Heidegger, zamanın ölçülebilir özelliğine dikkat çeker. Newton ise zamanın matematik yönüne vurgu yapar. Einstein ise zaman konusunda radikal tezleriyle bilinir. Zamanın evrensel olamayacağını, ve bükülebilir özelliği olduğunu savunur. Şamanın mistik yolculuğu, ozanın sesler evrenindeki fonetik ustalığı vb. eylemler zamanın kırılmalarıyla belirginleşerek sesler evrenini yaratır. Zaman kavramı müzik açısından incelendiğinde neredeyse ses ve melodi kadar önemli olduğu görülür. Arkaik toplumlarda ritüeller müziğin zamansallığı üzerinden yapılır. Zaman burada daima başka boyutların senkronizasyonuna göndermelerde bulunur. Mitsel zaman, teolojik zaman ve rasyonel zaman kavramları muğlaklaşır. Kozmogonik eylemler (ritüeller) zamanın varlığına direnmenin mekanlarıdır. Bir başka değişle arkaik insan kültüründe yaşam döngüsü daima “şimdiki zaman” ile anlamlandırılır. Müzik, zamanın tersyüz edildiği, tüm tezlerin anlamsızlaştığı ve “an”ın boyutlarıyla yüzleştiğimiz evrenin eşiğinde bizleri karşılar. Şamanın mistik yolculuğu, ozanın sesler evrenindeki fonetik ustalığı vb. eylemler zamanın kırılmalarıyla belirginleşerek sesler evrenini yaratır. Müzisyen zamanı nota süreleriyle sembolik olarak ayarlasa da, aslında sesin yapısı gereği çalgının bu konuda sınırları olduğunu bilmek önemlidir. Piyanonun sesin varlığını sürdürme çabası, gitarın, bağlamanın ve kemanın çabaları teknik olarak farklıdır. Yaylılar bu noktada belki de en şanslı olan çalgı grubudur. 
    • Zamanda ve sesin varlığında süreç ve ardıllık önemlidir. Kompozisyonun gücü kısmi olsa da müziğin zaman içindeki devinim ve sürekliliğine bağlıdır. Husserl’e göre tasarımda bilinç önemlidir. Zamansallık ön koşuldur. Müzik zamansallığın üzerinden tasarlanır. Kompozisyonlar, biliç ve zaman düalitesinin kırılma noktalarıdır. Kadim dönemlerden günümüze gelen melodilerin icrası, geçmiş ve bu günü bizlere yaşatır. Yaylılar için bestelenen eserlerin felsefi-kültürel analizinde yukarıdaki düşüncelerimizi görmek mümkündür. Adorno’nun yaylı çalgılar eserleri bizleri zamansallık açısından sarsıcı sonuçlara ulaştıran ritmik kompozisyonlarla yüzleştirir. Yaylıların çalma tekniğindeki icracıya sağlanan yay çekme kolaylığı sesin zamana direnmesinin en güzel örneğidir. Sesler aslında teknik olarak ve doğuşkalar nedeniyle birbirinden bağımsız duyulamaz. Melodi içinde duyduğumuz ilk ses duyulmaya başladığında diğer ses devreye girer ve sesler ardışık aynı zamanda sekronik yapıyla melodiye dönüşür. Seslerin bu zamansal hareketi yaylılarda çok daha net duyulur. Bir başka değişle ses var olduğu anda kaybolmadan varlığını sürdürür. Algı ve duyma zamansallık açısından aynı değildir. Duyma “anlık”, algı “süreklilik” arz eder. Yirminci yüz yıl ve sonrası çalgıların sınırlarında gelişmeler oldu. Minimal akımın temelinde tartışmaya açık olsa da süre ve zamansal döngü yatar Çalgılar tını ve zaman açısından çok boyutlu dönüşüm yaşadılar. Bunun en önemli nedeni müziğin zaman ile işbirliği yapmasıdır. Yaylılardaki dönüşümde sesin gürlüğü ve süresi açısından iki boyutlu yol izlenmiştir. Gürlükten ziyade süre bun noktada farklı bir anlam ifade eder. Minimal akımın temelinde tartışmaya açık olsa da süre ve zamansal döngü yatar. Günümüz popüler bestecilerden Eleni Karaindrou müziğindeki dinamizm ve akılda kalıcılığın temel nedeni yaylıları ve sesleri ustaca kullanmasından kaynaklanır. Yaylılarda geliştirilen teknikler geçmiş dönemlerin uzantısı ve aynı zamanda varyasyonudur diyebiliriz. Yaylıların ses üretme ve sesi zamana yayma konusunda felsefi çalışmalar ne yazık ki hala yapılmamıştır. Bu durum müzikal sorgulamalarda ve felsefi çıkarımlarda literatür oluşturma konusunda tıkanıklığa neden olmaktadır. Necil Kâzım Akses, Hasan Ferid Alnar, Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey, Ahmed Adnan Saygun, Muammer Sun, Yalçın Tura, Meliha Doğuduyal vd. çoksesli alanda eser üreten bestecilerimiz, yaylılar için ciddi bir literatür oluşturmuşlardır. Yaylılar ve piyano çağdaş müzikte eser üretmenin zeminini oluşturan çalgılardır. Modern, avangard ve atonal eserlerin odağında bu çalgıların olması seslerin zaman içindeki deviniminde kolaylık sağlamalarından kaynaklanır. Ses ve/veya müzik var olma hali andadır darken aynı zamanda performansa göndermede bulunur. Yaylıların müzik üzerinde zaman kaynaklı otoritesi bu noktada reddedilemez bir gerçek olarak karşımıza çıkar. Bestecinin eserini zaman karşısında güçlü kılan icracının yay kullanma tekniğidir. Viyolonsel, viyola ya da kemanın literatüründen ziyade, icracının ustalığı önemlidir. Nicollo Paganini, Menuhin Yehudi, Paplo de Sarasate, Suna Kan, Ayla Erduran, Cihat Aşkın, Yo Yo Ma, Paul Tortalier, Benyamin Sönmez ve adını sayamadığımız bir çok yaylı virtüözleri, aslında eserleri seslendiriken zamanın devinimine karşı mücadele vermektedirler. Yaylılarda en önemli zamansal araç kuşkusuz arşedir. Arşe kanalıyla müzik ve müzisyen mekan içinde anı yaşar. Her yay çekişi sonsuz bir moment yaratır. Geçmiş ve geleceğin birlikteliği tam bu noktada kesişir. Böylece müziğin ontolojik yönü kendini hissettirir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

 YAZMA SANATI EDEBİYATIN ÖTESİNDE BİR EYLEMDİR. Yazma sanatı ki biz ona genelde edebiyat diyoruz, daima müziğin gölgesinde varlık göstermiştir. Bu tezimize edebiyat alanında çalışanlar karşı çıkacaklardır. O zaman operayı, müzikalleri ve sadece Proust’u hatırlatmak yeterli olacaktır. Aynı zamanda müziğin edebiyat gibi kurmaca bir sanat alanı olduğunu savunanların karşısındayım. Edebiyat müziğe göre daha sınırlı metaforlar içinde hareket etmesine rağmen, müziğin sınırsız malzeme kaynağı besteciye özgürlük alanı sağlar. Müzik doğanın insana özgür hissettirebileceği belki de tek alandır. André Gide çalışması olan Chopin Üzerine Notlar adlı çalışma müzisyenlerin mutlaka okuması gereken kitaplar arasındadır. Kelimeler zihnimizi sınırlarken, ses ve sessizlik yapıt çerçevesinin sınırlarını kaldırır. Bu nedenle edebiyat literatürü müziğin engin denizlerine yelken açan yazarlarla doludur. Antik Yunandan zamanımıza uzanan edebiyat müzik birlikteliğinin zamanla ayrıştığı ve kendi çerçevelerin...
        Müzik ve Edebiyat İlişkisi Müziğin edebiyat ile ilişkisini irdelemeden önce, aslında sanatın kendi içinde ciddi olarak yapısal bir bağlantı ağı olduğunu söylemeliyiz. Her sanat alanı kendini bir başka sanat alanı ile besler. Sanatın kendi içindeki ilişkisini hiyerarşik olarak da ayırmak mümkündür. Gerçi bu ilişkinin hiyerarşisi nereden baktığınıza göre değişir. Arthur Schopenhauer müziği sanat hiyerarşisinde en üste koyar. Ona göre müzik ontolojik olarak katarsis görevi üstlenmiştir. Schopenhauer’e göre müzik önem ve değer açısından diğer sanat dallarını aşar. Çünkü müziğin yapısal özelliği, metafizik bir karakter taşır. Bir filozof olarak Schopenhauer müziğe diğer sanat dallarından daha fazla önem verir. Kendisi de her fırsatta flüt çalarak ruhunu dinlendirme egzersizleri yapar. Sanat dalları ilişkilerinde, resim-müzik, sinema-resim, edebiyat-tarih ve benzeri bağlantılar yapmak pekâlâ mümkündür. Müziğin her alanla çok rahat olarak bağlantılı olduğunu söyleye...
SANATTA YENİ BOYUTLARA DOĞRU Vural Yıldırım-Müzik Bilimci Batı merkezli düşüncenin değişik kodlama biçimleri vardır. Örneğin; mistik kavramını doğu için kullanır. Kendisinin daha rasyonel olduğunu belirtmenin en kolay yolu budur. Doğu her  yönüyle mistisizmi içinde barındırır. Batının rasyonalitesini almamış ve/veya reddetmiştir. İlahi dinlerin yanında zaman zaman doğu inaç sistemleri kamusal alanda gündeme gelir. Amerikalı film yıldızlarının Dalai Lama’nın etrafında toplanmalarını buna örnek olarak verebiliriz. Doğu belki de anlaşılması imkansız rasyonel yaşama aykırı, coğrafi-kültürel alan. Bu nedenle batının doğu tanımlaması içinde, biraz da etnosantrizm vardır. “Her yönüyle gelişmemiş bir medeniyet dünyası”. Bizler doğu mu? Yoksa batı mıyız? Bu sorun hala güncelliğini koruyarak tartışılmaya devam ediyor. Bize göre doğu neresi? Batı neresi? Bizim duruşumuz nerede başlıyor? Nerede bitiyor? Bu sorulara yanıt aramanın ötesinde ne olmak istediğimiz önemli. Bizler doğ...