Ana içeriğe atla

Kayıtlar

        İstanbul'da Plastik Sanatlar ve Müzik                                                                                                          Vural Yıldırım-Müzik Bilimci Plastik sanatlarda, özellikle resim alanından dostlarımızla zaman zaman bir araya gelerek sanat üzerine konuşuyoruz. Başlangıçta ressam ve müzisyenler arasında nasıl bir diyalog olacağına kuşku ile bakılmıştı. Bunu ben de çok doğal karşılıyorum. Resim ve müzik; 18. yüzyıla kadar tamamen birbirlerinden bağımsız, aralarında herhangi bir ilişki olmayan iki sanat dalı. Oysa şimdi görüyoruz ki, özellikle son yüz yıldır, resim ve müzik arasında her şeyden önce “dil” bağı kurulmuş. Bu bağ iki alanı birbirine eklemleyerek neredeyse yeni bir sanat alanı üretecek. Ressam ve müzisyenin konuşmalarındaki terminolojinin benzeşikliği, kimin hangi alandan olduğunu ayırt etmemizin zorluğu ile daha kolay anlaşılmaktadır. Resmin dili müziğin dili ile, müziğin dili resmin dili ile ifade edilebiliyor. Örneğin,
Bağlam Yayınları YALAN/Sanat Konuşmaları 76 Sayfa 0212 243 17 27 Ahmed Adnan Saygun’un pek bilinmeyen Yalan-Sanat Konuşmaları kitabı adlı 64 yıl sonra yeniden yayınlandı… Ahmed Adnan Saygun’un 1943 yılında Ulus Gazetesinde yazdığı yazılardan derleyerek ilk defa 1945 yılında yayınladığı ve çoksesli müzikte ulusalcılıkla ilgili söylemlerini “ Ben temsillerle söz söyleyeceğim ” diyerek betimlediği bu kitabı, Müzikolog Seyit Yöre tarafından yayına hazırlanarak Bağlam Yayınları Müzik Bilimleri Dizisi içinde yeniden yayınlandı. Yalan-Sanat Konuşmaları , Bağlam Yayınları’ndan daha önce yayınlanan Biyografya 5-Ahmed Adnan Saygun adlı çalışmadan sonra Ahmed Adnan Saygun’la ilgili ikinci kitaptır. Yalan-Sanat Konuşmaları , Saygun’un görüşlerinin yanı sıra Seyit Yöre’nin çeşitli açıklamalarıyla da desteklenmiştir. Yalan-Sanat Konuşmaları , sadece müzik alanını değil, Ahmed Adnan Saygun’un işlediği konular itibariyle, Edebiyat, Felsefe, Tarih, Sanat Tarihi ve Sosyoloji gibi bi
Yerellik ve Müzik Vural yıldırım-müzikbilimci Sanat her zaman yeni bir başlangıçtır. Hangi sanat dalı olursa olsun, eserlerin zamanı yoktur. Onlar geçmişten bu günden ve gelecekten izler taşırlar. Müzik bu alanda belki de en şanslı olanıdır. Gerçi müziğin kayıt altında olmaması, onu uzay boşluğunda “yok olmaya mahkûm eder” gibi düşünülmesine yol açsa da, sesler her daim varlığını sürdürür. Resimler tual üzerinden bizlere seslenirken, sanki alay eder gibidirler. Renk ve biçimler bize dayatılan kompozisyonlardır. Zamanın tanıklığına renklerin armonisi kanalı ile şahit oluruz. Ressamın tual üzerine hapsettiği dünya tasarımı, bizlere sadece ironik göndermelerde bulunur. Müziğin doğasında ise durum daha karmaşık ve bir o kadar da naiftir. Müzik bizlerle sadece sesler kanalı ile iletişim kurmaz. Aynı zamanda irrasyonel dünyamızda da imgeler yaratmamıza yardımcı olur. Böylece müzikal kompozisyonlar, ikinci bir boyutta kafamızda yeniden şekillenir. Sanatın işlevselliğin
      DOĞANIN TUALDEKİ SERANADI                                                                                                     Vural Yıldırım-Müzikbilimci                                                                                              Bursa doğumlu Fatih Sarmanlı, kendi kuşağı içinde ayrı bir yerde durur. Eserlerindeki dinamizm ve durağanlık zıtlığı, doğduğu şehrin atmosferinden kaynaklanır. Picasso’nun kübik altyapısını hazırlayan İspanya köyleri gibi Sarmanlı’nın kaynağı da Bursa ve Anadolu’ya dayanır. Sanatçılar kendi eserlerinde kendileriyle çatışır. Sürekli “benlik “ eserlerin ruhunu belirler. Ruh sonuçta eserlere yansıyarak mühürlenmiştir. Sanatçı hangi akıma ait olursa olsun, hangi teknikle çalışırsa çalışsın, özgünlüğünü belirleyen yapıta yansıyan “ruh”tur. Sarmanlı yapıtları arasında varolan en belirgin özellik, doğanın gizemli yanının aktarmak istediklerine gönderme yapmasıdır. Doğa bir mekan, aynı zamanda boşluğa açılan kapıdır. Boşluk ait
SAYGUN’A SAYGI                                                                                      VURAL YILDIRIM-Müzikbilimci Sanat eğitimi almış bireyler olarak hepimiz, sanatsal düşüncemizi geçmişin üzerine oturtuyoruz. Müzik sanatı, yüzyıllardır süregelen birikimin ürünü olarak çağımızda yeniden şekilleniyor. Geldiğimiz noktadan geriye baktığımızda, müzik tarihinin onurlu sayfalarını dolduranların, bizlere sağladığı katkıların farkına varabiliyoruz.             Müzikal kültürün, bir dönemde, bir günde ortaya çıkmadığını söylersek yanlış olmaz. Tarihin derinliklerindeki üretim sancıları, sevinçleri, sıkıntıları hala yaşanıyor. Tarihe olan bağlılığımız ve onu farklı algılama biçimlerimiz bizlerin farklı türlerde ürünler vermesine neden oluyor. Böylece müzik eserleri gruplaşmaya,  gruplaşmalarda ekolleşmeye, stillere, türlere kaynaklık ediyor. Müziğin tarihinde ve günümüzde ele alınıp anlatılması, yazılması, incelenmesi için çabalayanlar, müzikoloji - etnomüzikoloji a