Ana içeriğe atla

 MÜZİK EĞİTİMİ İRONİSİ


Müzik kadim zamanlardan beri insan yaşamında önemli bir yere sahiptir. Bu anlamda müzik

konusunda bilmemiz gerekenleri, tarihin derin labirentlerinde aramak yanlış olmaz. Günümüzde

teknolojik gelişmeler müziğin seyrinde önemli bir rol oynamıştır. Teknolojinin müziğin DNA’sında

yaptığı değişimler, nitelik açısından tartışılmaktadır. Sanat ve teknoloji kavramlarını klasik anlamda

düşündüğümüzde bir araya getirmenin zor fakat bir yandan da pozitif etkili olduğunu kabul etmeliyiz.

Dijitalin yoğun olarak yaşantımıza girdiği bu çağda müziğin klasik ve korumacı tutumunun fazla

sürmeyeceği zamanlardayız. Zaman insanlık için ilerlerken bu ilerlemenin etkilerinin nasıl olacağı hala

bir ironi…

Müzik toplumdan soyutlanamayacak kadar bizim kültürel kodlarımıza işlemiştir. Yaptığımız her

eylem ve insana dair epistemik çalışmalarda müziğin izlerini bulabilirsiniz.

Zaman salt felsefenin değil, matematik, fizik ve müziğin vazgeçilmez alanlarından biridir. Zamanın

önemi antropolojik çalışmalarda kendini açıkça gösterir. Zamanın ölçülebilir olması ve bu doğrultuda

müzikte yapılan tasarımlar dikkat çekici boyutlardadır. Kompozitörlerin önemli bir kısmı felsefi

sorgulamalarında zaman kavramını vurgulamaktan çekinmemişlerdir. Aristo zamanı hareket sonucu

ortaya çıkmış olarak tanımlar. Hareket kavramının zaman ile aynı cümlede kullanılmasının tesadüfi

olmadığını Aristo bize net olarak açıklamıştır. Zaman kavramı felsefenin önemli alanlarından biridir.

Immanuel KANT, Martin HEİDEGGER vd. filozoflar bu konuda önemli akıl yürütmelerde

bulunmuşlardır.

Müzik toplumdan soyutlanamayacak kadar bizim kültürel kodlarımıza işlemiştir. Yaptığımız her eylem

ve insana dair epistemik çalışmalarda müziğin izlerini bulabilirsiniz. Müzik ses ve sessizlik olma

nedeniyle ontolojik alana vurgu yapar. İnsan müziğin farkında olsun ya da olmasın yaşamını onunla

sürdürür. Onunla ruhani yolculuğuna çıkar. Dünyanın farklı kültürlerinde müziğe yüklenen anlamlar

ve metafizik düşünceler zamanın ve müziğin anlamlandırılmasında bizlere yol göstermektedir.

Müzik doğanın saf duyulur hali olmasına rağmen, sistematik çalışma sonunda tasarım açısından

estetik karaktere bürünür. Sistematik çalışmanın bir yönü de eğitimdir. Kısaca müzik eğitimi bizim

kültürel dünyamızda seslerin anlamlandırılması, tasarımlanması ve sonunda kompozisyon olarak

sunulması sürecidir. Bu noktada müzik eğitiminin ne kadar önemli olduğunu tartışmaya açmak

yaşamsal önem taşımaktadır.

Osmanlı döneminde müzik eğitimi ağırlıklı olarak meşk usulü ile yapılmıştır. Batılılaşma hareketiyle

birlikte, 19. Yüz yılda müzik eğitimi kurumsal düzeyde varlığını saray içinde ve saray dışında çeşitli

kurumlarda sürdürmüştür.

Müzik eğitimi bizim ülkemizde ciddi anlamda sorgulanması gereken alanlardan birisidir.

Elbette usta çırak ilişki ile, meşk ile, kültürün yaşanması ile vb. yollarla öğrenilebilen müziğin

sistematik olarak öğrenilmesi de söz konusudur. Bu anlamda müziğin formel yollarla ve kurumsal

düzeyde ele alınması önem arz eder. Müzik eğitimi tüm kültürlerde belirlenmiş ve süregelen

geleneksel yolla ve kurumsal içerikle yapılmaktadır. her iki yöntemin artıları ve eksileri

bulunmaktadır. Müzik tarihimizde toplumsal yaşamın her alanında önemli işleve sahip olmuştur.

Düğün, cenaze, savaş, göç vb. olaylar müzik ile yaşanmış, müzik ile anlatılmıştır.


Osmanlı döneminde müzik eğitimi ağırlıklı olarak meşk usulü ile yapılmıştır. Batılılaşma hareketiyle

birlikte, 19. Yüz yılda müzik eğitimi kurumsal düzeyde varlığını saray içinde ve saray dışında çeşitli

kurumlarda sürdürmüştür. Cumhuriyet ilanı sonrasında müzik eğitiminde nitelikli ve radikal adımlar

atılmıştır. Yurt dışına eğitime gönderilenler, açılan müzik eğitim kurumları ve yabancı eğitimcilerden

yararlanma süreci hızlanmıştır. Donizetti Paşa, Guatelli Paşa gibi alanında önemli isimler ile yeni bir

bakış açısıyla müzik eğitimi sağlam temellere oturmaya başlamıştır. Bu süreci Cumhuriyet müzik

insanlarımız devam ettirmişlerdir. Bu dönemde müzik sadece icraya yönelik olmamış, bilimsel

çalışmalar, derlemeler yapmak, eğitim kurumlarını sağlam temellere oturtmak ve müziğin ulusal

zeminde varlığını sürdürmesini sağlamak hedefleri planlamalara dâhil edilmiştir. Atatürk bu konuda

özellikle hassas davranarak müzik eğitiminin niteliği konusunda tüm desteğini sağlamıştır.

Cumhuriyetin ilanından sonra özellikle Atatürk’ün destekleriyle başlayan müzik alanındaki çalışmalar,

sonraki yıllarda ne yazık ki ivmesini kaybetmeye başlamıştır.

Müzik icrası, besteciliği ve eğitimi sorunlar yumağı halinde günümüze kadar gelmiştir. Müzik

eğitimindeki bu durumu ironi kavramıyla açıklamamızın sakıncası olmadığını düşünüyorum.


Kalkınma planları, müzik şuraları ve kültür alanındaki hedeflerde müziğin ciddi anlamda ele alınarak

gelişmesi yolunda atılan adımların yeterli olmadığı geldiğimiz noktada açıkça görülmektedir. Müzik

eğitiminde izlenen politikalar, müzik eğitimcilerinin yetiştirilme süreci ve müzik eğitiminin ilköğretim

sürecinde yaşadığı serüven irdelenmeden sorunlara çözüm bulmak imkânsız gibi görünüyor. Sürecin

anlaşılması açısından Köy Enstitülerinin ayrıca irdelenmesi önemlidir.

Eğitim politikalarının hızlı hayata geçirilmeye çalışması, nitelikli kadroların karar verme yetkisine sahip

olmamaları, güzel sanatlar liselerinin plansız çoğalması ve akademik alandaki müzik eğitiminin

çözülemeyen sorunlarla zaman kaybetmesi, müziğimizde ciddi kırılmalara neden olmaktadır. İronik

biçimde her kurum, her müzik eğitimcisi kendisini yeterli görmekte ısrar etmektedir. Klasik müziğin

geldiği noktadan, popüler kültüre entegre tüm müziklerin eğitime ihtiyaç duymadan var olma çabaları

ironiktir. İroni kavramının alaycı, gülünç anlamına gelmesi ve aynı zamanda günümüzde kavramın

anlamındaki yeni genişlemelerle, beklenmedik, ön görülemeyen anlamına da gelmektedir. Müzik

eğitimindeki durum tam da budur… Müzik alanında teknolojinin desteği ile otoriteye ve/veya

eğitimciye gerek duymayanlar, yapay zeka kanallarıyla müzik üreterek, müzik eğitim sürecine karşı

direnmektedirler. Müzik eğitimcilerimizin entelektüel donanım eksikliği bu durumu körüklemektedir.

Ülkemizde var olan müzik eğitim kurumları ve sayısı binlerce olan müzik dernekleri, gelinen noktada

tıkanmış ve akademik müzik insanlarımız müziğe katkı sağlamaktan uzaklaşmışlardır. Müzikte

süregelen sistem tartışmaları hala netlik kazanmamış ve bu anlamda farklı bakış açılarının tansiyonu

devam etmektedir. Müzik türleri arasındaki bakış açılarından kaynaklanan ciddi negatif tutumlar tüm

eğitim sürecinde yok edilememiştir. Müziğin bir kültür işi olduğu hala kabul görmemiş ve müzikal rant

için nitelikli çalışmalar kamusal alanda varlığını sürdürmekte zorlanmaktadır.

Müzik eğitiminde ciddi kırılmalar yaşanmıştır. Bu noktada entelektüel çalışmalar yapılarak sağlam bir

müzik politikasının tün siyasi çekişmelerden uzak hayata geçirilmesi gerekmektedir.


Not: Konser Arkası Klasik Müzik Dergisi Eylül sayısında yayınlanmıştır.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

 YAZMA SANATI EDEBİYATIN ÖTESİNDE BİR EYLEMDİR. Yazma sanatı ki biz ona genelde edebiyat diyoruz, daima müziğin gölgesinde varlık göstermiştir. Bu tezimize edebiyat alanında çalışanlar karşı çıkacaklardır. O zaman operayı, müzikalleri ve sadece Proust’u hatırlatmak yeterli olacaktır. Aynı zamanda müziğin edebiyat gibi kurmaca bir sanat alanı olduğunu savunanların karşısındayım. Edebiyat müziğe göre daha sınırlı metaforlar içinde hareket etmesine rağmen, müziğin sınırsız malzeme kaynağı besteciye özgürlük alanı sağlar. Müzik doğanın insana özgür hissettirebileceği belki de tek alandır. André Gide çalışması olan Chopin Üzerine Notlar adlı çalışma müzisyenlerin mutlaka okuması gereken kitaplar arasındadır. Kelimeler zihnimizi sınırlarken, ses ve sessizlik yapıt çerçevesinin sınırlarını kaldırır. Bu nedenle edebiyat literatürü müziğin engin denizlerine yelken açan yazarlarla doludur. Antik Yunandan zamanımıza uzanan edebiyat müzik birlikteliğinin zamanla ayrıştığı ve kendi çerçevelerin...
        Müzik ve Edebiyat İlişkisi Müziğin edebiyat ile ilişkisini irdelemeden önce, aslında sanatın kendi içinde ciddi olarak yapısal bir bağlantı ağı olduğunu söylemeliyiz. Her sanat alanı kendini bir başka sanat alanı ile besler. Sanatın kendi içindeki ilişkisini hiyerarşik olarak da ayırmak mümkündür. Gerçi bu ilişkinin hiyerarşisi nereden baktığınıza göre değişir. Arthur Schopenhauer müziği sanat hiyerarşisinde en üste koyar. Ona göre müzik ontolojik olarak katarsis görevi üstlenmiştir. Schopenhauer’e göre müzik önem ve değer açısından diğer sanat dallarını aşar. Çünkü müziğin yapısal özelliği, metafizik bir karakter taşır. Bir filozof olarak Schopenhauer müziğe diğer sanat dallarından daha fazla önem verir. Kendisi de her fırsatta flüt çalarak ruhunu dinlendirme egzersizleri yapar. Sanat dalları ilişkilerinde, resim-müzik, sinema-resim, edebiyat-tarih ve benzeri bağlantılar yapmak pekâlâ mümkündür. Müziğin her alanla çok rahat olarak bağlantılı olduğunu söyleye...
SANATTA YENİ BOYUTLARA DOĞRU Vural Yıldırım-Müzik Bilimci Batı merkezli düşüncenin değişik kodlama biçimleri vardır. Örneğin; mistik kavramını doğu için kullanır. Kendisinin daha rasyonel olduğunu belirtmenin en kolay yolu budur. Doğu her  yönüyle mistisizmi içinde barındırır. Batının rasyonalitesini almamış ve/veya reddetmiştir. İlahi dinlerin yanında zaman zaman doğu inaç sistemleri kamusal alanda gündeme gelir. Amerikalı film yıldızlarının Dalai Lama’nın etrafında toplanmalarını buna örnek olarak verebiliriz. Doğu belki de anlaşılması imkansız rasyonel yaşama aykırı, coğrafi-kültürel alan. Bu nedenle batının doğu tanımlaması içinde, biraz da etnosantrizm vardır. “Her yönüyle gelişmemiş bir medeniyet dünyası”. Bizler doğu mu? Yoksa batı mıyız? Bu sorun hala güncelliğini koruyarak tartışılmaya devam ediyor. Bize göre doğu neresi? Batı neresi? Bizim duruşumuz nerede başlıyor? Nerede bitiyor? Bu sorulara yanıt aramanın ötesinde ne olmak istediğimiz önemli. Bizler doğ...