Ana içeriğe atla

GELECEK YAPAY ZEKÂ VE MÜZİK
İnsanlığın evrimi hala sürüyor. Geldiğimiz noktada artık organ bağışları, negatif gelecek olgusu vb. tartışmaktan çok yapay zekâya odaklandık. Konunun ciddiyetini bilim insanlarının endişelenmesinden anlamak mümkün. Fakat bilim insanları bu konuda da ortak bir görüşe sahip değiller. Bir grup yapay zekânın gelecekte insanların işlerini kolaylaştırıp, yaşamın kaliteli hale geleceğini ve daha az çalışarak entelektüel ve sosyal faaliyetlere zaman ayrılacağını söylüyor. Diğer bir grup ise yapay zekânın işgücünün sonu olduğu ve bu noktada ciddi sorunlar yaşanacağına dair görüş bildiriyor.
Biz sanatçılar teknolojiden asla korkmadık. Aksine onların nimetlerinden yararlanmanın kolaylıklarını yaşadık. Teknolojik aletler ve teknolojinin kendisi sanatta kullanım amacına göre her zaman ilerlemenin önünü açmıştır. Yine de teknolojiye mesafeli olmanın yararlı olacağını söylemek gerekir. Sanat insana özgü bir edim olması ve doğanın nesnelliğinden yararlanılması, mesafenin neden önemli olduğunu anlamamızı sağlar.
Yapay zekânın geldiği noktada onu kabullenmemizin bir zorunluluk olduğunu yadsımamamız gerekir.  Bu konuda çalışana sanatçıların başında müzisyenler geliyor. Kaldı ki synthesizer, mixer vd. aletlerin naif te olsa yapay zekâ tanımlamasına girmesi mümkündür. Müzisyenler ve teknoloji uzmanları bu konuda oldukça iddialı çalışmalar yapıyorlar. Hatta internette yapay zeka şarkıcılarının albümleri yayınlanmaya başladı bile…
Yapay zekânın varlığı, öncelikle bizlerin gelecek kaygısını beraberinde getirmektedir. Yapay zekâ geleceğin negatif anlam yüklü zaman tanımlaması olarak hafızalarımızda yer etmeye başlamıştır.
Müzik yaşamın diğer alanlarından bağımsız düşünülemez. Toplumda ve doğada var olan tüm değişimler, müziğe de dolaylı-dolaysız olarak yansımaktadır. Müziğin seyri insanlığın seyrine paralel olarak devam etmektedir. Müziğin kadim zamanlardan beri süren yolculuğunda karşılaştığı tüm anlık gelişmeler, ona daima olumlu olarak yansımıştır. Müzikteki krizleri sanatsal üretimlerin kültürel altyapı yoksunluğu ile açıklamaya çalışmak yeterli değildir. Kriz anındaki müzik dinleyicisinin müzikten kopması, mesafeli durması sadece anlık tepkilerin sonucudur. Gelecek kaygısı ve yapay zekâ olgusu müziğin varlığını sorgulamamıza neden olmaktadır. Müzik endüstri ilişkisi bizi içinden çıkılmaz paradigmalara yöneltmektedir. Artık saf müzik sorgulanmakta ve şüphe tüm sanat alanlarını kaplamaktadır.
Onca özel radyolar, müzik programları, yerel yönetimlerin popüler müzik konserleri artık müzik üretimi ve tüketiminin boyutlarını değiştirmiştir. Tüm bu hareketlilik arasında zaman zaman başvurulan klasik müzik, kendini popüler olanın arasında kaybetmeye başlamıştır. Klasik müzik ve/veya sanat müziği alanında olanlar kendi varlıklarının zeminindeki popülerden ötürü oluşan erozyona maruz kalmaktadır. Her müzik eseri kendi geleceğini belirlemekle yükümlüdür. Hangi tür olursa olsun, müziğin ilk başlangıç sesi hep, ilahi bir karakter taşır. İşte bu ilahi karakterin süresi onun geçmiş-gelecek arasındaki bağlantısını geleceğe taşır. Geleceğe yönelen müzik, endüstri kanalıyla ticari karaktere bürünerek sanat olma özelliğinden çıkar. Kitlelere ulaşma amacı artık sanat değil, tüketim zihniyetidir. Bestecilerin belki de içinden çıkılması zor ironisidir bu durum.
Geleceğin şekillendiği günümüzde, değer yargılarının ve kriterlerin yavaş yavaş flulaşması kaçınılmazdır. Besteciler geçmişten aldıkları birikim ve değer yargılarını bağımsız olarak özümsemesinin artık mümkün olmadığını görüyoruz. Geçmişim izleri geleceğin yaratılmasında yeterli olmamaktadır. Müzikal yapının klasik anlamdaki yapı bozumu daha 19. Yüz yılsonlarında kırılmaya başlamıştı. Yapay zekâ ve diğer etmenler bu kırılmanın artık devasa boyutlara dönüşmesini sağladı. Müzik ve tüm sanat dallarında yaşanan deprem, insanlığın bilinç düzeyindeki sıçramaların mesafelerini genişletmiştir.
Yapay zekâ, gelecek ve müzik üçgenindeki sorgulamaları ontolojik boyuttan soyutlamak mümkün değildir. Müzik artık kendi geleneğinden beslenerek varlığını bilinç ekseninde yaratmaktan yoksun kalma noktasına gelmiştir.








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

 YAZMA SANATI EDEBİYATIN ÖTESİNDE BİR EYLEMDİR. Yazma sanatı ki biz ona genelde edebiyat diyoruz, daima müziğin gölgesinde varlık göstermiştir. Bu tezimize edebiyat alanında çalışanlar karşı çıkacaklardır. O zaman operayı, müzikalleri ve sadece Proust’u hatırlatmak yeterli olacaktır. Aynı zamanda müziğin edebiyat gibi kurmaca bir sanat alanı olduğunu savunanların karşısındayım. Edebiyat müziğe göre daha sınırlı metaforlar içinde hareket etmesine rağmen, müziğin sınırsız malzeme kaynağı besteciye özgürlük alanı sağlar. Müzik doğanın insana özgür hissettirebileceği belki de tek alandır. André Gide çalışması olan Chopin Üzerine Notlar adlı çalışma müzisyenlerin mutlaka okuması gereken kitaplar arasındadır. Kelimeler zihnimizi sınırlarken, ses ve sessizlik yapıt çerçevesinin sınırlarını kaldırır. Bu nedenle edebiyat literatürü müziğin engin denizlerine yelken açan yazarlarla doludur. Antik Yunandan zamanımıza uzanan edebiyat müzik birlikteliğinin zamanla ayrıştığı ve kendi çerçevelerin...
        Müzik ve Edebiyat İlişkisi Müziğin edebiyat ile ilişkisini irdelemeden önce, aslında sanatın kendi içinde ciddi olarak yapısal bir bağlantı ağı olduğunu söylemeliyiz. Her sanat alanı kendini bir başka sanat alanı ile besler. Sanatın kendi içindeki ilişkisini hiyerarşik olarak da ayırmak mümkündür. Gerçi bu ilişkinin hiyerarşisi nereden baktığınıza göre değişir. Arthur Schopenhauer müziği sanat hiyerarşisinde en üste koyar. Ona göre müzik ontolojik olarak katarsis görevi üstlenmiştir. Schopenhauer’e göre müzik önem ve değer açısından diğer sanat dallarını aşar. Çünkü müziğin yapısal özelliği, metafizik bir karakter taşır. Bir filozof olarak Schopenhauer müziğe diğer sanat dallarından daha fazla önem verir. Kendisi de her fırsatta flüt çalarak ruhunu dinlendirme egzersizleri yapar. Sanat dalları ilişkilerinde, resim-müzik, sinema-resim, edebiyat-tarih ve benzeri bağlantılar yapmak pekâlâ mümkündür. Müziğin her alanla çok rahat olarak bağlantılı olduğunu söyleye...
SANATTA YENİ BOYUTLARA DOĞRU Vural Yıldırım-Müzik Bilimci Batı merkezli düşüncenin değişik kodlama biçimleri vardır. Örneğin; mistik kavramını doğu için kullanır. Kendisinin daha rasyonel olduğunu belirtmenin en kolay yolu budur. Doğu her  yönüyle mistisizmi içinde barındırır. Batının rasyonalitesini almamış ve/veya reddetmiştir. İlahi dinlerin yanında zaman zaman doğu inaç sistemleri kamusal alanda gündeme gelir. Amerikalı film yıldızlarının Dalai Lama’nın etrafında toplanmalarını buna örnek olarak verebiliriz. Doğu belki de anlaşılması imkansız rasyonel yaşama aykırı, coğrafi-kültürel alan. Bu nedenle batının doğu tanımlaması içinde, biraz da etnosantrizm vardır. “Her yönüyle gelişmemiş bir medeniyet dünyası”. Bizler doğu mu? Yoksa batı mıyız? Bu sorun hala güncelliğini koruyarak tartışılmaya devam ediyor. Bize göre doğu neresi? Batı neresi? Bizim duruşumuz nerede başlıyor? Nerede bitiyor? Bu sorulara yanıt aramanın ötesinde ne olmak istediğimiz önemli. Bizler doğ...