Ana içeriğe atla
Tualden Sese -Esra Bilo Resmi Hakkında



Sanatçıyı diğerlerinden ayıran özellik; deneysel ve özgün olmadır. Bir eserin karşısına geçtiğinizde sizde farklı imgeler, farklı tınılar yaratmıyorsa özgünlüğü sorgulamak zorunda kalırsınız. Sanatçı daima farklı bir dil yaratma peşindedir. Yarattığı bu dili hem kendisi öğrenirken hem de başkalarına eserleriyle öğretme mücadelesi verir.  Sanat ürünleri nasıl olursa olsun, nihayetinde yaşam platformunda sergilenme biçimleriyle kendi iç dinamiğinin ipuçlarını verir.

Kendini yenileyen sanatçı, her anlamda farklı sanat dillerinin kodlarını çözme konusunda da başarılı olur. Bu anlamda Esra Bilo, yaptığı çalışmalarda izlediği çizgi açısından oldukça farklı ve dikkat çekici eserler üretme konusunda başarılı performans sergiliyor.
Soyut çalışmalarındaki amorf biçimlerin algıda yarattığı izlenimler, çizgi ve ışık kompozisyonları resim sanatı açısından yeniliklerle doludur. Renk armonisinde var olan yaklaşımları bizleri aynı zamanda müzikal çağrışımlara yönlendirmede yardımcı olur.
Ondokuzuncu yüzyılın sonlarında başlayarak, yirminci yüzyılda kendi varlığını kabul ettiren avangard müzik, atonalite, minimalizm, vb akımlar Sanat dünyasında özellikle müzik alanında kendini ağırlıklı olarak gösterdi. Yeni akımların ortaya çıkması ve kabul görme süreci oldukça uzun bir zaman sürecinde oldu.
Günümüzde müzikte var olan yeni akımların hala “laboratuar müziği-deneysel müzik” diye adlandırılması bu sürecin devam ettiğini gösterir. Müzikteki kırılma noktası belki de tonalitenin uğradığı değişim ve/veya yaşadığı yapısal devşirme travmadır. Çünkü duyular ve duygularla ilintili sanat, aynı zamanda metafizik bir karakter içerir. Müziğin gücü bu bağlantıda aslında dışsal olana daha yakın olmasından kaynaklanır. Resim kadim dönemlerden beri bir yerlerde durur. Müzik ise zaman içinde akışkanlık gösterir.
Müziğin kökeni ile resmin kökenini aynı eşzamanlı bağlam ile anlamlandırmak doğru değildir. Her ikisi de sanatın dalları olmakla beraber, ontolojik düzlemde birbirleriyle ilişkileri tamamen bağlantısızdır. Resim ve müzik zaman zaman ortak terminolojiyi kullansa da, içerdikleri anlam ve yüklenen kodlar  açısından birbirlerinden bağımsız karakter içerirler.
Resim ve müziğin bağlantıları kadim zamanlarda değil, yakın dönemin “avangard” yönelimlerinde aranmalıdır. Resim armoni içerir, müzik tonal duruşa başkaldırarak armonik yapıyı reddeder. Aynı zamanda ton kavramındaki metafizik öğeler, yerini çok boyutlu görüşlere bırakır. Örneğin kutsal üçlüden gelen Holy trinity kavramı gibi.
Sanattaki form yapısının, toplumsal hiyerarşi ve düzen ile doğrudan bağlantısı, yeniden sorgulanmak üzere soyut biçimde kendini gösterir. Soyut sanat, özünde terminolojik olarak formel bir yapısal bütünlük göstermeyi reddeder. Bir başka değişle toplumsal düzen sanata  yapı itibarı ile kendini dayatır.


Esra Bilo, resimlerinde süregelen yapısal dayatmaya karşı, amorf biçimler ile karşı durur. Resim kompozisyonlarındaki anlatım kendini soyut ve biçimsiz çizgi, ışık demeti olarak gösterir. Resim temalarında var olan minimal düzeydeki detaylar, müzikteki motif kavramınagöndermelerde bulunur.  Resim sanatında yapılan tuvaldeki  boya ile mücadele, müziğin doğaçlama ya da kurgu düzeyindeki anlık düzenlemelere benzer. Esra bilo ortaya koyduğu ürünlerde, sanatın geldiği boyutun,  bellek, izlenim, kurgu üçgenine güzel bir örnektir.

                                                                                                    Vural Yıldırım








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

 YAZMA SANATI EDEBİYATIN ÖTESİNDE BİR EYLEMDİR. Yazma sanatı ki biz ona genelde edebiyat diyoruz, daima müziğin gölgesinde varlık göstermiştir. Bu tezimize edebiyat alanında çalışanlar karşı çıkacaklardır. O zaman operayı, müzikalleri ve sadece Proust’u hatırlatmak yeterli olacaktır. Aynı zamanda müziğin edebiyat gibi kurmaca bir sanat alanı olduğunu savunanların karşısındayım. Edebiyat müziğe göre daha sınırlı metaforlar içinde hareket etmesine rağmen, müziğin sınırsız malzeme kaynağı besteciye özgürlük alanı sağlar. Müzik doğanın insana özgür hissettirebileceği belki de tek alandır. André Gide çalışması olan Chopin Üzerine Notlar adlı çalışma müzisyenlerin mutlaka okuması gereken kitaplar arasındadır. Kelimeler zihnimizi sınırlarken, ses ve sessizlik yapıt çerçevesinin sınırlarını kaldırır. Bu nedenle edebiyat literatürü müziğin engin denizlerine yelken açan yazarlarla doludur. Antik Yunandan zamanımıza uzanan edebiyat müzik birlikteliğinin zamanla ayrıştığı ve kendi çerçevelerin...
        Müzik ve Edebiyat İlişkisi Müziğin edebiyat ile ilişkisini irdelemeden önce, aslında sanatın kendi içinde ciddi olarak yapısal bir bağlantı ağı olduğunu söylemeliyiz. Her sanat alanı kendini bir başka sanat alanı ile besler. Sanatın kendi içindeki ilişkisini hiyerarşik olarak da ayırmak mümkündür. Gerçi bu ilişkinin hiyerarşisi nereden baktığınıza göre değişir. Arthur Schopenhauer müziği sanat hiyerarşisinde en üste koyar. Ona göre müzik ontolojik olarak katarsis görevi üstlenmiştir. Schopenhauer’e göre müzik önem ve değer açısından diğer sanat dallarını aşar. Çünkü müziğin yapısal özelliği, metafizik bir karakter taşır. Bir filozof olarak Schopenhauer müziğe diğer sanat dallarından daha fazla önem verir. Kendisi de her fırsatta flüt çalarak ruhunu dinlendirme egzersizleri yapar. Sanat dalları ilişkilerinde, resim-müzik, sinema-resim, edebiyat-tarih ve benzeri bağlantılar yapmak pekâlâ mümkündür. Müziğin her alanla çok rahat olarak bağlantılı olduğunu söyleye...
SANATTA YENİ BOYUTLARA DOĞRU Vural Yıldırım-Müzik Bilimci Batı merkezli düşüncenin değişik kodlama biçimleri vardır. Örneğin; mistik kavramını doğu için kullanır. Kendisinin daha rasyonel olduğunu belirtmenin en kolay yolu budur. Doğu her  yönüyle mistisizmi içinde barındırır. Batının rasyonalitesini almamış ve/veya reddetmiştir. İlahi dinlerin yanında zaman zaman doğu inaç sistemleri kamusal alanda gündeme gelir. Amerikalı film yıldızlarının Dalai Lama’nın etrafında toplanmalarını buna örnek olarak verebiliriz. Doğu belki de anlaşılması imkansız rasyonel yaşama aykırı, coğrafi-kültürel alan. Bu nedenle batının doğu tanımlaması içinde, biraz da etnosantrizm vardır. “Her yönüyle gelişmemiş bir medeniyet dünyası”. Bizler doğu mu? Yoksa batı mıyız? Bu sorun hala güncelliğini koruyarak tartışılmaya devam ediyor. Bize göre doğu neresi? Batı neresi? Bizim duruşumuz nerede başlıyor? Nerede bitiyor? Bu sorulara yanıt aramanın ötesinde ne olmak istediğimiz önemli. Bizler doğ...