25 Aralık 2013 Çarşamba

20 Kasım 2013 Çarşamba

ARAP VE TÜRK
MUSİKİSİNİN XX.
YÜZYIL BİRLİKTELİĞİ

Murat ÖZYILDIRIM
Editör: Vural Yıldırım
Bağlam Yayınları Müzik Bilimleri Dizisi

Kültürel değerlerin zaman içinde etkileşimiyle şekillenen
makamlı musiki, Türk ve Arapları birbirine yakınlaştıran
müşterek değerlerden biri olarak önümüzde durmaktadır.
Bu mütevazı çalışma, Türk - Arap musiki ve sanatkârları
arasında XX. yüzyıldaki ilişkileri irdelemektedir. Eser,
görkemli geçmişleri yüzyıllara dayanan söz konusu
musikilerin geçtiğimiz yüzyıldaki etkileşimini incelerken
Türkiye’de Şark musikisi tartışmalarını, yıllarca beğeniyle
izlenen Mısır filmlerini, Arap ülkelerindeki Türk
sanatkârları, Türkiye’de Arap ses sanatkârlarına halkın
ilgisini, dönemin tanıklarının da katkısıyla, olabildiğince
ayrıntılı biçimde okura sunmaya çalışmaktadır.
Murat ÖZYILDIRIM



19 Kasım 2013 Salı

MÜZİK YAZARLIĞI SORUMLULUĞU
ESKİLERDEN 


Yazarlık zor sanattır. Çünkü yazınızın ardından kopacak fırtınalara hazırlıklı olmak, insanları körü körüne yönlendirerek ciddi bilinç kaymalarına neden olmak ve bunlarla baş edebilmek…

Belki de bu nedenle eline her kalemi alan yazma cesaretini gösterse bile, yazdıklarını okutma cesaretini kendinde bulamaz. Bir de yazdıklarının ne kadar mükemmel ve bir o kadar da entelektüel olduğunu düşünüp, etrafındakilere okutma sevdasında olanlar. Onları belki bir yere kadar hoşgörü ile anlamak mümkün görünse de, ellerinde yazma konusunda her türlü imkânı olup ta bu imkanlarını her daim kullananlar… belki de aslında onların her konuda yazması doğru değildir.

Geçtiğimiz günlerde Serhan Bali’nin Radikal Gazetesi’nde yazmış olduğu yazıyı eğer mesleğimize yaptığı olumsuz göndermeler olmasaydı, ciddiye almayacaktım. Fakat tarihin tekerrürü gibi, daha önce de aynı dergi ekibinden Kemal Bey’in müzikbilim alanına karşı yapmış olduğu yazarlık sorumluluğu bilincinde negatif tutum yeniden gündeme gelmiştir. Bu konuda söz almak ve kendileri ile polemiğe girmek aslında akademisyenlerin üzerine vazife olmalıdır. Ne yazık ki akademisyenlerimizden bazıları da sözü edilen çalışmaya katılmış ve Sayın Bali’nin yazısına onay vermişlerdir. 

Söz konusu yazı, müzikoloji alanını ve bu alanda çalışanları imalı bir şekilde “rencide edici” tarzda suçlarken, geçmişten verdiği isimlerin yanına bu gün için kendi dergisinde yazar olanları ön plana çıkararak, diğer isimleri ve yayınları görmezden geliyor. Kaldı ki, sözünü ettiği Ersin Antep’i bile yetiştiren Prof. Filiz Ali’yi düzensiz köşe yazıları yazmakla yetinen sıradan bir yazar olarak örneklendiriyor.

Ayrıca yapılmış olan çalıştayın çok önemli bir misyonunun olduğunu, sanki daha önce böyle çalışmalar olmamış gibi ima ederek yazısında vurgulamalarla dikkat çekme yoluna gidiyor.


Belki Sayın Bali bu konulardaki çalışmalardan haberdar olmayabilir. Fakat bu yazıyı gördükten sonra yazısında geçen isimlerin bile sessiz kalmayarak düzeltme yoluna gitmemeleri asıl sorun olarak görülmeli. Yapılan çalıştay sonrasında böyle bir yazının çıkması ve bu yazı karşısında sessiz kalınması, müzikbilim açısından talihsizliktir. Müzikbilim çalışmalarını yazı içinde geçen isimlere odaklamak, bu alanda çalışan yüzlerce müzikyazarı ve araştırmacısına karşı naif bir saygısızlıktır. 
Cihat Aşkın ve Şostakoviç Günleri

Şostakoviç Günleri  kapsamında CRR Senfoni Orkestrası 19 Kasım'da CRR Konser Salonu'nda harika bir konser verdi.
Böylesine özel bir konserin izleyici potansiyeli beni oldukça şaşırttı. Çünkü konsere olan ilgi beklenenin üstünde idi. İlk yarıda Orkestra ve Cihat Aşkın'ın performansı oldukça etkileyiciydi. Cihat Aşkın ülkemizin ve dünyanın tartışmasız en iyi keman sanatçılarından. 

Şef
: Hakan Şensoy
Solist: Cihat Aşkın (Keman)

Keman konçertosu No.1 La minör Op.99
Senfoni No.10 Mi minör Op.93

Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrası
Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrası, faaliyetlerine “Opera Orkestrası” olarak 1995 yılında Ü. Hacıbeyov’un “Arşın Mal Alan” opereti ile başlamıştır.

Türkiye’deki ilk yerel yönetime bağlı olarak çalışan orkestraolan CRR Senfoni, kuruluşundan bu yana farklı program içerikleri ile dikkat çekmiş ve başarılı konserler vermiştir.



24 Ağustos 2013 Cumartesi

AYFER DEMİRCİOĞLU




Ankara Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu'nda 3. sınıf okudu. 4 yıl Bursa D.G.S.G. Koruma ve Geliştirme Derneği Başkanlığı yaptı, 8 yıl Bursa Kadın Ressamlar Derneği yönetiminde çalıştı. Yurt içinde 34 kişisel sergi, yaklaşık 150 karma sergi, yurt dışında 5 karma sergisi bulunmakta. Sanat Projelerine koordinatörlük görevi yapmakta. Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği (UPDS) üyeliği, Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği (BRHD) üyeliği, İstanbul Güzel Sanatlar Birliği Derneği üyeliği, Modern Sanatlar Müzesi Yönetim Kurulu üyeliği bulunmakta. Bursa Güzel Sanatlar Birliği Derneği kurucu üyesi, halen Bursa Güzel Sanatlar Birliği Derneği Başkanlığı görevini sürdürmekte.

6 Ağustos 2013 Salı





PSİKANALİZ VE MÜZİK


İçindekiler


sunuş         | 5
presentation
TALAT PARMAN

önsöz   | 13
preface
Zeynep Özlem Tuncay, Göver Kazancıoğlu, Alper Şahin

müzikal üstün yeteneğin psikodinamikleri  | 15
the psychodynamics of musical giftedness
Sarah Nettleton / Çeviren / Translated by Alper Şahin-Raşit Tükel

sonradan tamamlanan yas ve rahmi bey  | 39
rahmi bey and delayed mourning
Alper Şahin

müzikal haz      | 53
musical pleasure
Zeynep Özlem Tunçay

ezgilerle yitik zamanın peşinde          | 63
in search of the lost time through melodies
Zehra Karaburçak Ünsal

bireyin psikolojik ve sosyokültürel gelişiminde geleneksel müziğin yeri                                           | 73
the importance of music in psychological and sociocultural development of person
Erol Parlak

ritim-beden-akış beden perküsyonuna bir bakış  |77
rhythm-body-flow an overview of body percussion
Tugay Başar

zamansız şarkılar  |91
timeless songs
Pınar Padar

tınla beni   |101
resonate me
Tolga Tüzün

müzikte ve psikanalizde sessizlik  |107
silence in music and psychoanalysis
Talat Parman


dosya ötesi
bir ergen ne ister?              |119
what does an adolescent want?
Nergis Güleç

melankolik hareketler  |133
melancolic movements 
CatherIne Chabert / Çeviren / Translated by Levent Mete

türk anne; bir aidiyet sorunsalı      |151
the turkish mother: a belonging matter
Fiona Faracİ

sinemada bakışın gerçeği: todd mcgowan’la arzu, doyum ve özneye dair            |157
an interview with todd mcgowan
Zeynep Özen Barkot

ingilizce özetler  |167
summaries


5 Haziran 2013 Çarşamba



KENT VE MÜZİK

Yaşadığımız şehrin sesinin ne olduğunu merak edenlerin sayısı oldukça azdır diye düşünüyorum. Gerçekten bu şehir bizlere nasıl sesleniyor ve şarkılarını nasıl söylüyor? İstanbul; dünyada iki kıtaya yayılmış tek şehir. Ne yazık ki, bu şehir kendi müziğini üretmekten yoksun…

Şehir kavramına yüklediğimiz anlam, kırsal coğrafyanın karşıtı ile eşdeğer. Kentin içinde olmasına rağmen “dışarıda “olan, burada yaşamasına rağmen yabancılık hisseden “kentli” sayısı oldukça fazla. Kentli olmak, şehirli olmak her şeyden önce bileşke bir anlama gönderme yaparken, tarihi derinliği olan sınırlar içerir. Sınırların içinde olan her şey kente aittir. Her şey kent tarafından özümsenir. 



Müzik dediğimiz “popüler sanat” alanı kendi içkin yapısında üretildiği coğrafi bölgeye göre anlamlandırılır. “Kent müziği”, “köylü müziği”, “çoban müziği”, “saray müziği” vb. Müzik türleri yapısal özelliklerine göre ayrıca sınıflandırılsa da, sınıflandırmaların çeşitliliği, müziğin ne kadar sınırsız bir alanı kapsadığını da bizlere gösterir. Madrigal, senfoni, oda müziği, yol havası, halay daha birçok tanımlama müziğin yapısal özelliklerinden bazılarıdır. 

Kent-şehir kavramı bizim için “İstanbul”lu olmak anlamındadır. “suç”, “eğlence”, “megapol” kavramları kente gönderme yapıyor. Aklımıza İstanbul denilince “Şehr-i Sultan” ve diğer kavramlar geliyor. Kente nereden gelirsek gelelim, kendimizi “kentli” ama nedense etnosantrik bir inatla da oralı, buralı diye tanımlarız. Kent içinde kendimizi varedebilmenin tek koşulu olarak gördüğümüz, coğrafi alan yine kent dışındaki köklerimizin bağlı olduğu köylerdir. 

Dünyanın “küresel bir köy”e dönüştüğünü söylediğimizde, kentin de aynı kaderi paylaştığını peşinen kabul etmiş olmuyor muyuz? Periferi hali, içten dışa değil, dıştan içe doğru bir yön izliyor. Şehrin önemli mekanları değişiyor. Aynı zamanda mekanların kayganlığı söz konusu. Müziğe mekanların, insanların konumları nasıl yansıyor diye sorarsanız, cevap çok net olarak; “toplumsal yapının müziği belirlediği” olacaktır. Müzik nerede üretilirse üretilsin, tüketildiği mekanlara göre belirlendiği gerçeğini göz ardı edemeyiz. İstanbul’da müzik mekanlarının insan popülasyonu, müziğin yapısını belirlemektedir. Mekanlara dolan yüzlerce insanın beklentisi, kökenlerini hatırlatacak birkaç melodi ve melodiye eklemlenmiş pastoral sözler. İşte bu nedenledir ki kent kendi sözünü müziğini üretememenin sancılarını yaşamaktadır. Çünkü müzikal mekanların talep ettiği, kent müziğinden ziyade köken müziğidir. Köken müziği, kente gelenlerin yabancılıklarına çare olarak düşünülen-istenen kentin “zehrine”, “panzehirdir”. 

Müzik kültürün önemli göstergelerindendir. Kent denildiğinde göndermelerden biri müziğe, diğeri mimariye yapılır. Bir başka değişle kentli olma hali müzik ve mimari ile belirlenir. Müziğin yansıttığı kültürel kodlar, mekan ve melodi ilişkisini metaforik olarak bizlere sunar. Kent atmosferinin tüm sesleri melodik kalıplar halinde müziğin bünyesinde içkinleşir. Müzik kentin kendisi, işitilen sesidir. 

İstanbul müziği dediğimizde bu güne dair imgelem ile geçmişe dair bağlantı arasında uzlazmaş çelişkiler vardır. İstanbul’un göçe karşı olan cazibesi, biz müzik bilimciler için önemli değişim ve uçurumların habercisidir. Başta söylediğimiz gibi bu kentin sesi, müziği konusunda artık ne söyleneceği tartışılırken, “kentin sesi şudur!” gibi net tanımlama yapabilecek “cesur” sosyolog, müzik bilimci bulmak zor. 

Artık dünyanın tüm seslerini içkinleştiren ve müzik mekanı diye tanımladığımız barlarda istediğiniz kültürün müziğini dinlemek ve o konuda bilgi sahibi olmak kolay. Halk müziğinden, Jamaika müziğine kadar geniş bir panoramik niteliğe sahip İstanbul barları ve konser mekanları, aynı zamanda müzikal etkileşimleri de yaratmaktadır. Dinlediği müziğin artık nereye ait olduğundan ziyade, kim tarafından hangi mekanda icra edildiğine bakan müzik dinleyicisi, giderek seçiciliğini ve müzikal kültürünü köreltmekte. Müzikte eğitimli ve/veya seçici dinleyicinin azalması-yokolması, müzik kültüründe negatif bir yönelim yaratmaktadır. Böylece yapılan festivaller, müzik etkinlikleri hedef kitle olarak ekonomik olarak güçlü bireylere yönelirken, niteliğin önemini göz ardı etmektedir.

Kent ve müzik arasında tarihten beri yapısal ilişki mevcuttur. Müzikteki form, kentin sınırlarına paraleldir. Kentin kozmopolitliği, müziğin armonisine denk gelir. Herhangi bir müzik eserinin partisyonuna baktığınızda göreceğiniz resimsel imgeler, bir kentin kuşbakışı fotoğrafından farklı değildir. Her bir müzikal motifin en ince ayrıntısına kadar özenle yerleştirildiği yüzey, tıpkı kentin sokaklarının dizilişi gibi sıkı bir disiplini hissettirir. Son yüzyılda varolan kent “istilası” nedeniyle baş gösteren kaos müziğe nasıl yansımıştır? Müzik kent gibi kaotik yapı arz etmese de, içinde kaosun nüvelerini barındırmaktadır. Sanat kaostan payını aldı… Müzik ise kentsel yapının izdüşümünde hızla yapısal değişikliklere uğradı. Atonal müzik, Avangardizm, Raslamsallık, vb. adlandırmalarla anılan müzik akımları ortaya çıktı. Müziğin uğradığı değişimde yine de kent kadar endişe verici bir durumun olmadığını düşünmek yerinde olur. Çünkü her sanat dalı kendi iç disiplinini de beraberinde geliştirmekte.

  Camille Saint Saens: Alegoriden Sanata Konser Arkası dergisinde sanat ve alegori üzerine yazdım. yazının tamamı için aşağıdaki linki tıkla...