KAOTİK MÜZİKAL ATMOSFER
Günümüzde
olduğu düşünülen olayların tarih içinde farklı şekillerde kendini gösterdiğini
savunan bir gerçeklik var. Böyle bir düşüncenin kısaca “tarih tekerrürden
ibarettir” sözü ile anlatıldığını hepimiz biliriz. İnsanlığın başladığı andan
beri sürekli var olan toplumsal olaylar, özde aynı olsa da biçimsel
farklılıklar gösterebilir. Gerçi bazıları böyle bir anlayışa karşı gelebilir ve
tarihteki olayların birbirinden bağımsız olduğunu savunabilir.
Kaos kavramı
bu konuda bizleri en çok meşgul eden kavramlardan biridir. Tarihin her
döneminde çeşitli nedenlerden ötürü kaos yaşandığı bilinir. Bu konuda ciddi
kuramsal çalışmalar yapılmıştır.
Bir görüş
kaosun varlığını kabul ederken, diğer bir görüş kaosta bile bir düzenin
olduğunu savunmaktadır. Sonuçta nasıl düşünürsek düşünelim, kaosun bizi bir
düzen anlayışı düşünmemize, istememize zorladığı gerçeğidir. Kaos varsa, düzen
de vardır.
Kaos en
genel tanımı ile düzensizlik demektir. Khaos
Yunan kaynaklı ve “düzenin zıttı, düzensiz” anlamına gelen bir kavram. Aynı
zamanda Yunan mitolojisinde Uranos öncesi tanrı olarak da kabul edilir.
Kaos yaşamın
her alanında bir başka değişle yaşamın içinde yer alır. Kaos olmalı ki düzen
olsun. Karanlık olmalı ki aydınlık olsun. Düzen, belirli bir süre sonra sıradanlaşarak
düzensizliği doğurabilir. Düzensizlik kaosa yol açar.
Sanat
alanında kaos konusu oldukça yoğun olarak işlenmiştir. Kaosu aynı zamanda yeni
bir oluşumdan, düzenden önce olarak kabul edersek, sanat yapıtının ortaya çıkma
sürecini anlamsal olarak kaosla ilişkilendirmek mümkün olabilir. Özellikle
plastik sanatlarda kaos değişik kompozisyonlarla işlenmiştir. Örneğin, Bosch’un
Cehennem adlı tablosu, Van gogh’un Starry Night adlı tablosu,
Fütüristlerin, kübistlerin çalışmalarının önemli bir bölümü kaosu, düzensizliği
ve bunun sonucunda olması gerekeni anlatır.
Müzik
yapısal olarak kaos ve düzeni anlatmaya yatkın bir sanat alanıdır. Renklerin
ustaca işlenerek bir yapıyı oluşturması, müzikal imgelerin bira adalığı ve
seslerin kendi iç mücadelesi…
Müziğin
özünde var olan ses ve sessizliğin tüm yaratılış mitlerinde bir fon edasıyla
kendini gösterdiğini kabul etmemiz gerekir. Müziğin ifade şekli bakımında diğer
sanat dallarından ayrılması, sesleri, bir başka değişle frekansları kullanması
onun kaosa yatkınlığının bir belirtisidir. Müziğin yapısal olarak ses
imgelerinin görüntülenmesi, onu bir gerçekliğe dönüştürmeye yetmez. Aynı
zamanda seslerin birlikteliği ve duyumuza hitap etmesi metafizik boyutta bir
süreçtir. Seslerin dinlenme sırasındaki algılanma biçimi binlerce yoruma açık
bir düşsel gerçekliği beraberinde getirir.
Müzik bir
sanat dalı olarak diğer alanlarda olduğu gibi kaosa, kötülüğe, düzensizliğe karşı
bir duruş sergiler. Ritim, ses, sessizlik, melodi, armoni bu duruşun
kompozisyon içindeki öğeleridir. Ritmik bozuklukların ciddi bir sorun olduğunu
sağlık alanından biliriz. Kalbin düzensiz atışı ölümlere neden olabilir. Düzen
müziğin olmazsa olmazıdır. Kaldı ki rastlamsal ya da yeni karmaşıklık (New
Complexity) akımları da kendi içlerinde bir düzeni barındırır.
Kaos
düzensizlik, boşluk, düzen karşıtı olarak tanımlansa da, düzeni içinde
barındırır. Adorno düzen ve kaos konusunda aforizmatik çalışmalar yapmıştır.
Bilindiği gibi kendisi aynı zamanda müzik konusunda da çalışmalarda bulunmuştur.
Müzik
somut-soyut ikileminin tam da arasında bulunan ve o nedenle kavramsal anlamda
üzerinde ciddi çalışmalar yapılan bir alandır. Müziğin düzen ve düzensizlik
ikilemindeki tutarlı duruşu sanat alanında onu farklı bir kategoride
değerlendirilmesini sağlar. Arthur Schopenhauer müziği tüm sanat dallarının en
üstünde bir yere oturtarak değerlendirmesi tesadüfi değildir.
Toplumsal
yapı içinde rutin olan gidişatın zamanla düzensizliğe doğru yönelmesi ciddi
travmalara neden olabilir. Müzik kültürel bir ürün olma nedeniyle, bu tür
olaylardan etkilenmesi kaçınılmazdır. Müzikal tarih aynı zamanda toplumsal
tarihtir. Çünkü birbirleri içinde yer alırlar. Her dönemin farklı bir kültürel
dinamizmi vardır. Müzik tarihini de dönemlerle ifade ederiz. Son zamanlarda ise
popüler kültür ile birlikte artık dönem isimleri yıllar olarak ifade
edilmektedir. 80’li yıllar, 90’lı yıllar gibi…
Müziği
başlangıçtan günümüze kadar sosyal açıdan analiz ettiğimizde kaotik
yansımaların olduğunu görürüz. Kavimler göçü, dünya savaşları, ekonomik krizler
vb. olaylar müziğe yansımış ve müzik tüm bunlara rağmen yaşadığı çelişkileri
yine kendi içinde çözmüştür.
Yıldız Tilbe
şarkıları, Tarkan’ın ilk zamanları, İzel Çelik Ercan, Tayfun, serdar Ortaç,
Hurşit Yenigün, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Hakkı Bulut, küçük Emrah vd.
müzik dünyasındakilerin “müzik” adına, “sanat” adına yaptıklarının kaotik bir
atmosfer yarattıkları ve buna bağlı olarak, müzik sektöründeki manipülasyonun
boyutlarını anlamak zorlaşmaktadır.
Her dönemin
kendi içinde yarattığı atmosfer ile sanat alanının kıyısından köşesinden
tutunarak, kendi varlığının devamını sağlamaya yönelik çabalarıyla hareket
etmektedir. Müzik bu ortam içinde saf ve masum kalmaya çalışsa da, devrinin tüm
negatif etkilerini bir düzen içinde bünyesinde barındırmaktadır.