MÜZİKOLOJİ HAKKINDA



Sanat alanlarında çalışma yapanların en önemli sıkıntısı, kendilerini konumlandıracakları yerlerle ilgilidir. Bu aynı zamanda sanatçıların entelektüel düzeylerini de belirleyici bir rol oynar. Her sanatçı aslında alanının merkezinde olmayı ve olmaya çalışmayı kendine şiar edinmiştir.

Müzik alanını, ünlü filozof Schopenhauer, sanatların en üstünde olarak tanımlar ve bunun gerekçelerini kendine göre belirtir. Ressamlar ise müziğin minör düzeyde sesler ve renkler ilişkisi olduğunu savunurlar. Edebiyatçılar, ses, tını ve tonlamanın iki sanat alanında paralel olduğunun belirtir. Hatta Yahya Kemal Beyatlı daha ileri giderek müzik ve şiiri aynı kategoride tanımlamıştır. Yazdığı Hayâl Beste, Kar Mûsikîleri, Mohaç Türküsü vb. eserleri müziğe göndermeler olarak da kabul edilebilir.

Müziğin bu kadar ilgi çekmesinin altında yatan gerçekliği aslında tam olarak açıklamak mümkün değildir. Sanırım bu kadar kolay tüketilen ve bir o kadar da sevilen, sanat olarak  tanımlanan müziğin gizemli bir tarafının olduğunu kabul etmeliyiz.

Gizem sözcüğü insanlar arasında değişik anlamlar ifade etse de, müzik söz konusu olduğunda işin biyolojik ve ruhani yönünü düşünmeliyiz. Biyoloji denildiğinde, okur “müzik ile nasıl bir ilişkisi olabilir?” diye soru sorabilir. Başlangıç olarak müziğin doğal bir olay olduğunu kabul etmeliyiz. Müziğin doğallığı ve doğa kökenli olması onu aynı zamanda biyolojik bir potada ele almamıza yardımcı olur. İnsan denen ilahi varlığın müzik ile olan iletişimi ve etkileşimi de aynı zamanda biyolojik nedenlerle açıklanabilir.

Müziğin diğer bir boyutu da “ruhani”yetidir. Müziğin ruh hastalıklarında iyileştirici bir araç olarak kullanılması yüz yıllardır devam eden bir yöntemdir. Müzik aslında bir ilaç olmamasına rağmen çeşitli ruh iyileştirme çalışmalarında, yardımcı araç olarak kullanılmakta ve oldukça olumlu sonuçlar elde edilmektedir. Ayrıca Türk kültüründe önemli bir yeri olan Kam’lar, ruhlarla iletişime geçmek için yaptıkları ritüellerde müziğe başvurmuşlardır.

Müzik bu anlamda yaşamın her alanında vazgeçilmez bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Müzik tüm bu nedenlerden dolayı aynı zamanda bilimsel bir disiplindir. Müziğin bilimsel olarak ele alınması ve belirli yöntem dahilinde çalışmalar yapılması, yaklaşık iki yüz yıldır devam etmektedir. Müziğin bilimsel boyutu müzikoloji ya da müzik bilimleri diye bilinir. Müzikolojinin konuları; müzik psikolojisi, müzik antropolojisi, müzik sosyolojisi, müzik kuramları, müzik sistemleri vb. birçok alanla tanımlanmaktadır.


Başlangıçta sadece müziğin sosyolojik yönünü ele almaya çalışanlar ya da onu sahne odaklı düşünenler, zamanla bu tür çalışmaların çok kısır olduğunu gördüler. Müzik, kültürün tamamı ile kodlanmış çok boyutlu bir sanat etkinliğidir. Bu nedenle müziği bilimsel olarak ele almak için her alanla flört etmek gerekir. Müziği bilimsel çalışma alanı olarak seçenler, sosyoloji, psikoloji, antropoloji vb. disiplinler ile ilişkilendirmek zorundadır. Aksi taktirde çalışmaların bir yönü daima eksik kalacaktır.  

Vural yıldırım



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar