29 Kasım 2017 Çarşamba




KUTUP YILDIZIMIZ İLHAN BARAN
Yayına Hazırlayan: Seyit Yöre
Müzik Bilimleri Dizisi 
Editör: Vural YILDIRIM


28 KASIM 2017 tarihinde Bağlam Yayınlarından çıkan kitap tanıtım ve mini konser etkinliği gerçekleşti. Etkinlik sunumu Doç.Dr. Seyit Yöre tarafından yapıldı. Piyanist Yeşim Gökalp, ilhan Baran eserlerinden harika bir seçki ile bizleri büyüledi.
Kitap tanıtım yazısı:Bu kitap, İlhan Baran’ın besteci, öğretmen, proje öncüsü, filozof yönlerini ve yaşam biçimini tanıklarının hafızalarından ortaya koyan özgün bir çalışma olmuştur. Yazıların içeriklerinde İlhan Baran’a dair çok sayıdaki ortak vurgulamalar, onun yıllar içindeki değişen veya değişmeyen özelliklerini de gösterir. Onu yakından tanımayıp hakkında üretilen efsaneleri işitenler, güncel olarak bu kitapta, tanıklarının zihninden ve gözünden Baran’ı bir parça tanıyacaklardır. Başta da bahsettiğim gibi, bu kitap her ne kadar İlhan Baran’a dair olsa da -onun makaleleri ve görüşlerinin katkısı da dahil- doğrudan ve dolaylı olarak Türkiye’nin 1950-2000 arası müzik tarihine, özellikle de Ankara Devlet Konservatuvarı çerçevesinde, değinmiştir. Bu kitabı okuyacak ilgililer, bir bestecinin öğretmenlik ve önderlik hali ile onun çerçevesinde Türkiye’de müziksel işlerin yürüyüşünü tüm metinlerdeki parça ve bütünden görebileceklerdir.



26 Kasım 2017 Pazar





BULUŞMA KARMA SERGİ

Buluşma  adlı karma sergi  24 Kasım – 4 Aralık 2017 tarihleri arasında New Design Art’ta sanatseverler tarafından ziyaret edilebilir.
Sergi, 24 Kasım’da iş ve sanat dünyasının önde gelen isimlerinin yer aldığı kokteyl ile açıldı.

New Design Art, sanatsal ve kültürel etkinliklerini sosyal sorumluluk projesi kapsamında sürdürmeyi amaçlayarak hem kendi koleksiyonunda yer alan Türk resminin değerli sanatçılarının yapıtlarından seçme eserleri, hem de genç ve değerli sanatçıların hazırlamış olduğu seçkin yapıtlarından oluşan eserleri İstanbullu sanatseverlerle buluşturuyor.


Adres: Vali Konağı Cd. Süleyman Nazif Sk. No: 17/A    Nişantaşı – Şişli / İstanbul


20 Kasım 2017 Pazartesi



                              İdeal Bir Sanatçı Olmanın 21 Yolu



25 Kasım’a  kadar sürecek olan karma sergi oldukça dikkat çekici.  Günümüz genç, fakat aynı zamanda önümüzdeki yıllarda ciddi başarılı çalışmalara imza atacak 21 sanatçı. Serginin teması kimlik, daha doğrusu kimlik sorgulaması.
Sanatçı olma sorunu, çağımızın çağdaş sanat kavramı ve geleneksel arasında gelgitler yaşayan yeni sanatçı adayları ve bunların eserlere yansıması.
Sanatçıların ürettikleri eserleriyle Akademililer Sanat Merkezi Sergi salonunda buluşması bizler için belki de bir şans.
Sergide eserleri bulunan sanatçılar: Hayri Ağan, Aslı Altınışık, Şeyma Barut, Baki Bodur, Songül Canerik, Sevinç Çiftçi, Tuğçe Diri, Efe Erdoğan, Cansu Kahraman, Nadide Acar Karaca, Zeynep Dicle Kaymaz, Ekin Su Koç, Eylül Köksümer, Joel Menemşe, Arda Selim, Halil Şentürk, Ercan Sert, Rabia Seyhan, Hülya Sözer, Kudret Türküm ve Yağmur Yılan.
Akademililer Sanat Merkezi
Balo Sokak. Beyoğlu.



12 Kasım 2017 Pazar



                                36. Uuslararası İstanbul Kitap Fuarı

Prof. Mesut İKTU
Doç. Dr. Seyit YÖRE
Müzikbilimci Vural YILDIRIM

11 KASIM 2017
Saat.13:45

Moda Salonu




6 Kasım 2017 Pazartesi

                                   

KAOTİK  MÜZİKAL ATMOSFER


Günümüzde olduğu düşünülen olayların tarih içinde farklı şekillerde kendini gösterdiğini savunan bir gerçeklik var. Böyle bir düşüncenin kısaca “tarih tekerrürden ibarettir” sözü ile anlatıldığını hepimiz biliriz. İnsanlığın başladığı andan beri sürekli var olan toplumsal olaylar, özde aynı olsa da biçimsel farklılıklar gösterebilir. Gerçi bazıları böyle bir anlayışa karşı gelebilir ve tarihteki olayların birbirinden bağımsız olduğunu savunabilir.
Kaos kavramı bu konuda bizleri en çok meşgul eden kavramlardan biridir. Tarihin her döneminde çeşitli nedenlerden ötürü kaos yaşandığı bilinir. Bu konuda ciddi kuramsal çalışmalar yapılmıştır.
Bir görüş kaosun varlığını kabul ederken, diğer bir görüş kaosta bile bir düzenin olduğunu savunmaktadır. Sonuçta nasıl düşünürsek düşünelim, kaosun bizi bir düzen anlayışı düşünmemize, istememize zorladığı gerçeğidir. Kaos varsa, düzen de vardır.
Kaos en genel tanımı ile düzensizlik demektir. Khaos Yunan kaynaklı ve “düzenin zıttı, düzensiz” anlamına gelen bir kavram. Aynı zamanda Yunan mitolojisinde Uranos öncesi tanrı olarak da kabul edilir.
Kaos yaşamın her alanında bir başka değişle yaşamın içinde yer alır. Kaos olmalı ki düzen olsun. Karanlık olmalı ki aydınlık olsun. Düzen, belirli bir süre sonra sıradanlaşarak düzensizliği doğurabilir. Düzensizlik kaosa yol açar.
Sanat alanında kaos konusu oldukça yoğun olarak işlenmiştir. Kaosu aynı zamanda yeni bir oluşumdan, düzenden önce olarak kabul edersek, sanat yapıtının ortaya çıkma sürecini anlamsal olarak kaosla ilişkilendirmek mümkün olabilir. Özellikle plastik sanatlarda kaos değişik kompozisyonlarla işlenmiştir. Örneğin, Bosch’un Cehennem adlı tablosu, Van gogh’un Starry Night adlı tablosu, Fütüristlerin, kübistlerin çalışmalarının önemli bir bölümü kaosu, düzensizliği ve bunun sonucunda olması gerekeni anlatır.
Müzik yapısal olarak kaos ve düzeni anlatmaya yatkın bir sanat alanıdır. Renklerin ustaca işlenerek bir yapıyı oluşturması, müzikal imgelerin bira adalığı ve seslerin kendi iç mücadelesi…
Müziğin özünde var olan ses ve sessizliğin tüm yaratılış mitlerinde bir fon edasıyla kendini gösterdiğini kabul etmemiz gerekir. Müziğin ifade şekli bakımında diğer sanat dallarından ayrılması, sesleri, bir başka değişle frekansları kullanması onun kaosa yatkınlığının bir belirtisidir. Müziğin yapısal olarak ses imgelerinin görüntülenmesi, onu bir gerçekliğe dönüştürmeye yetmez. Aynı zamanda seslerin birlikteliği ve duyumuza hitap etmesi metafizik boyutta bir süreçtir. Seslerin dinlenme sırasındaki algılanma biçimi binlerce yoruma açık bir düşsel gerçekliği beraberinde getirir.
Müzik bir sanat dalı olarak diğer alanlarda olduğu gibi kaosa, kötülüğe, düzensizliğe karşı bir duruş sergiler. Ritim, ses, sessizlik, melodi, armoni bu duruşun kompozisyon içindeki öğeleridir. Ritmik bozuklukların ciddi bir sorun olduğunu sağlık alanından biliriz. Kalbin düzensiz atışı ölümlere neden olabilir. Düzen müziğin olmazsa olmazıdır. Kaldı ki rastlamsal ya da yeni karmaşıklık (New Complexity) akımları da kendi içlerinde bir düzeni barındırır.
Kaos düzensizlik, boşluk, düzen karşıtı olarak tanımlansa da, düzeni içinde barındırır. Adorno düzen ve kaos konusunda aforizmatik çalışmalar yapmıştır. Bilindiği gibi kendisi aynı zamanda müzik konusunda da çalışmalarda bulunmuştur.
Müzik somut-soyut ikileminin tam da arasında bulunan ve o nedenle kavramsal anlamda üzerinde ciddi çalışmalar yapılan bir alandır. Müziğin düzen ve düzensizlik ikilemindeki tutarlı duruşu sanat alanında onu farklı bir kategoride değerlendirilmesini sağlar. Arthur Schopenhauer müziği tüm sanat dallarının en üstünde bir yere oturtarak değerlendirmesi tesadüfi değildir.
Toplumsal yapı içinde rutin olan gidişatın zamanla düzensizliğe doğru yönelmesi ciddi travmalara neden olabilir. Müzik kültürel bir ürün olma nedeniyle, bu tür olaylardan etkilenmesi kaçınılmazdır. Müzikal tarih aynı zamanda toplumsal tarihtir. Çünkü birbirleri içinde yer alırlar. Her dönemin farklı bir kültürel dinamizmi vardır. Müzik tarihini de dönemlerle ifade ederiz. Son zamanlarda ise popüler kültür ile birlikte artık dönem isimleri yıllar olarak ifade edilmektedir. 80’li yıllar, 90’lı yıllar gibi…
Müziği başlangıçtan günümüze kadar sosyal açıdan analiz ettiğimizde kaotik yansımaların olduğunu görürüz. Kavimler göçü, dünya savaşları, ekonomik krizler vb. olaylar müziğe yansımış ve müzik tüm bunlara rağmen yaşadığı çelişkileri yine kendi içinde çözmüştür.
Yıldız Tilbe şarkıları, Tarkan’ın ilk zamanları, İzel Çelik Ercan, Tayfun, serdar Ortaç, Hurşit Yenigün, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Hakkı Bulut, küçük Emrah vd. müzik dünyasındakilerin “müzik” adına, “sanat” adına yaptıklarının kaotik bir atmosfer yarattıkları ve buna bağlı olarak, müzik sektöründeki manipülasyonun boyutlarını anlamak zorlaşmaktadır.
Her dönemin kendi içinde yarattığı atmosfer ile sanat alanının kıyısından köşesinden tutunarak, kendi varlığının devamını sağlamaya yönelik çabalarıyla hareket etmektedir. Müzik bu ortam içinde saf ve masum kalmaya çalışsa da, devrinin tüm negatif etkilerini bir düzen içinde bünyesinde barındırmaktadır.





26 Eylül 2017 Salı




MAKSEM

Beyoğlu ilçe milli Eğitim Müdürlüğü tarafından hazırlanan MAKSEM Eğitim Kültür Sanat Dergisi yayın hayatına başladı.

Dergi, Beyoğlunun farklı sesleri, renkleri ve kültürlerinin harmanlanması ve eğitim odaklı olması nedeni ile okuyucudan ilgi gördü.


31 Temmuz 2017 Pazartesi

           MÜZİK -MEKAN-SOKAK

Bir arada yaşama, farkındalık, öteki ve hoşgörü kavramlarının yoğun olarak harmanlandığı alanlardan biridir müzik. Müziği sadece sahne performansı olarak düşünmenin, bizleri ne kadar yanılttığını son yıllardaki sanat etkinliklerinde görmek mümkündür.
Müziği sosyolojik olarak ele aldığımızda her birinin içinden çıktığı toplumun kültürel kodları ile örüldüğünü görürüz. Kültürel kodlar, müziğe bir aidiyet ve anlam katar. Bu noktada müziğin evrenselliğinden çok, toplumlara özgü bir sanat edimi olduğunu söyleyebiliriz.
Müzik dinamik bir yapıya sahiptir. Her türlü etkileşime açıktır. Tıpkı diğer sanat dallarında olduğu gibi. Yeniliklerden, gelenekten, farklılıklardan beslenerek kendi içinde sürekli bir devinim halindedir. Müziğin bu yapısı onun yüzyıllar içindeki serüvenine bakıldığında açıkça görülür.
Müziğin hayat bulduğu mekanları düşündüğümüzde, aslında çok fazla alana yayıldığını görürüz. Bir başka değişle, müzik sesin üretildiği her ortamda kendine bir yol bulur ve tüm engellere rağmen bizlere ulaşır. Ontolojik olarak müziğin kaynağı insan bedeni ve onun ardından, bu amaca hizmet eden çalgılardır. Çünkü müzik sonuçta illizyon gibi, sihir gibi titreşimler yoluyla üretilen seslerin birbirleriyle olan ilişkilerine göre yapılandırlılarak ortaya çıkarlar.
Her müzik eseri aynı zamanda sanat ve tasarım eseridir. Seslerin bir araya gelmesi ve onların birbirleri ile olan ilişkilerinin matematiksel bağları sadece müziğe yapısal bir anlam katmaz, aynı zamanda müziğin sofistike yanını da belirler. Müzikal yapıda bulunan aralık ilişkisi, dizileri belirlediği gibi, her dizinin belirli bir duyguya yönelik kavramsal bağları olduğunu da unutmamak gerekir.
Yukarıdaki ilişkiler ağı çağlar boyu müzik kuramcıların dikkatini çekmiştir. Farabi’den Galata Mevlevi Şeyhi Ataullah Efendi’ye (1842-1910), onun öğrencileri olmuş Arel, Ezgi, Uzdilek üçlüsüne kadar her müzikbilimcinin üzerinde çalıştığı bir alan olmuştur.
Müziğin yapısal ilişkileri aynı zamanda kültürel kodları bünyesinde barındırdığı için, hemen hemen her insanın bağlantı kurabileceği mesajlarla yüklüdür. Bu nedenle müziği duyduğumuz anda sihirli bir mesaj almışçasına etkileniriz.
Müzik deyince akla öncelikle İstanbul’da Beyoğlu gelir. Özellikle içinde barındırdığı sahaflar, antikacılar, koleksiyon düzeyindeki nadide parçaları satan dükkanlar, sanat ve müzikseverler için adeta bir sanat vadisi ve cenneti gibidir.
İstanbul’un neresinden olursanız olun, sanat eğlence ve müzik denince akla gelebilecek uğrak yerlerin başında gelir Beyoğlu. Özellikle İstiklal Caddesi’nin etrafında toplanan müzik mağazaları ve onları besleyen plak, kaset vb. malzemelerin bolca bulunabileceği küçük ama bir o kadar da dünyaların sığdığı dükkanlar.
Tüm bu güzelliklerin ortasında yeni bir alan olarak sokak müziği ve sokak çalgıcıları kendini göstermeye başladı. İstanbul için bu sanatın yeni olduğunu söylemek mümkündür. Dünyanın bir çok bölgesinde yıllar önceden farklı akımlarla birlikte kendini gösteren bu sanat dalı bizde hala emekleme aşamasındadır. Başlangıçta sanat olmanın ötesinde müzisyenlerin maddi geliri olarak düşünülen bu alan, zamanla sanat olarak kendini kabul ettirmeye başlamıştır.
Sokaklar kavramsal olarak bireylerin ve kültürel grupların kendilerini ifade edebileceği yegane alanlardandır. Bu alanları sanatçılar kendi yaratıcılıkları doğrultusunda kullanarak bir açık hava sahnesine dönüştürürler.
Sanatçıların sokaklara yönelmesi aslında bizde yeni de olsa Avrupa ve Amerika’da eski bir tarihi vardır. Avrupa, Amerika, Güney Amerika ve Asya’nın bir bölümünde bu sanat akımı artık birey ve grupların profesyonel düzeyde maddi gelir elde ettiği bir alana dönmüştür. Biz de ise öncelik kendini göstermek, sanat camiasına bu kanaldan girmek ya da keşfedilmek üzere yapılan bir sanat etkinliği olarak yapılmaktadır.
Beyoğlu, İstiklal Caddesi’nde yürüyenlerin artık açık hava sahnesine dönen caddede farklı kültürlerin müzikleriyle karşılaşmaları ve kendilerini müziğin ritmine kaptırmaları olağan bir durum olarak karşımıza çıkar. Müzik kendine özgü bir anlam içerse de, kendi sınırlarını aşan ve farklılıkları özümseyebilen bir sanat alanıdır. Ritmin büyülü atmosferi ve melodilerin kırılgan özellikleri her insanın ortak buluşma noktası olabilme özelliğine sahiptir.
Beyoğlu sokak sanatçılarının çeşitliliği, kültürel farkındalığı öne çıkarsa da, ürettikleri melodilerin, dili aşan bir yapısı olması nedeni ile, her kesimden insana ulaşabilen ortak anlamlarla bezenmiştir.
Tünelden başlayan açık hava konserleri, sizleri, meydana kadar yalnız bırakmaz. Yürüdüğünüz tarihi caddenin içinde, vitrinlere bakarken, alışveriş yaparken sizi her yandan saran farklı müzik türleri bir arkadaş gibi, bir dost gibi yalnızlığınızı giderir. Müziğin her an sizi kuşattığına şahit olursunuz Beyoğlu Sokakları’nda. Bir yanda bağlaması ile buram buram Anadolu rüzgarları estiren sanatçının birkaç metre ötesinde kemençesi ile sizlere yürürken horon teptiren Karadenizli yaşlı amca…
Kadim kültürlerden süzülüp gelen müziğin, olmazsa olmazı arkaik çalgıların bir panayırına döner bazen sokak çalgıcılarının performansları. Aniden karşımıza çıkan Didgeridoo sesleri, bizleri alır Avusturalya Yerlileri Aborjinler’in mistik ayinlerine götürür. Başka bir gün karşımıza çıkan Peru’lu müzisyenlerden El Condor Pasa adlı dünyaca ünlü ve ülkede milli değeri olan melodileri dinlemek zevkine erişirsiniz. Carlos Gardel’in tangolarını küçük bir çocuğun akerdionundan dinlemek ayrı bir neşe kaynağıdır. Aynı anda eşzamanlı olarak birbirine yakın mesafelerde icra edilen farklı müzik kültürleri, yapısal olarak, kendiliğinden gelişen bir çok sesliliğin ötesinde raslamsal (aleatoric)  bir armoni sunar.
Sokağın seslerini bizlere estetik kılıfla sunan sokak çalgıcıları aynı zamanda amatör ve profesyonel olarak iki kategoride değerlendirilebilir. Bir de işin içine daha ustalarında meşk derslerini tamamlamadan sokağa çıkan darbuka çalan çocukları ekledik mi sanat, oyun ve eğlenceyi bir arada yaşamak mümkün hale gelir.
Sokak müziği, kendilerini icra eden sanatçılar gibi rengarenk ve birleştiricidir. Dolapdere’nin sokaklarından gelen, Kasımpaşa’da yetişen meşk kökenli sanatçılar, Güney-Orta Amerika’dan gelen, müziklerle harmanlarlar melodilerini. Darbukanın ritmi, gitarın akorlarına uyum sağlarken, Suriye’li sanatçının UD’undan çıkan nağmeler, İran Santur’u ile kulaklarımızın pasını siler.
Tüm bu renklilik içinde sokak sanatçıları bizlere, hoşgörünün, sevginin, bir aradalığın nasıl olması gerektiği konusunda kendi dili ile seslenir. Seslerin arasında var olan dertlerimiz, sorunlarımız, ötekileştirme içgüdümüz kaybolur gider. Sokak bizlere kendi melodisini sunarken insani değerlerimizi yeniden hatırlatır.
Müzik sokakta kendini bulur. Müzik sokağın birleştirici gücünü özümseyerek, yeni melodilere doğru yelken açar.





                    Sessiz Bir Çığlıktır Hakan Ali Toker Ritüellerin gündelik yaşamdan koparak, kamusal alan dışına çıkmasıyla birlikte müzi...